Diksiyonumuzdaki Sorunlar 3 Kusur 1 Mesele

Diksiyonumuzdaki Sorunlar 3 Kusur 1 Mesele | Bugün size diksiyonumuzun güzel olmasını engelleyen üç kusurdan bir de meseleden bahsedeceğim. Niçin dört kusur değil de üç kusur artı bir mesele dediğimi videonun sonunda anlayacaksınız ve ben açıklamaya çalışacağım. O yüzden videonun sonuna kadar izlemeye devam edin.
Birinci mesele asalak ses ve asalak kelimeler ama videoya devam etmeden önce şey istiyorum sizden. Beğendiyseniz şöyle şuralarda bir yerde beğenme butonu var. Oradan lütfen şey yapın videoyu beğenin yani ondan sonra bir de şey yapın videoyu şeylerle arkadaşlarınızla falan paylaşın yani. Ondan sonra işte bir de abone olun dedik mi? Demedik bir de şey yapın abone olun.
Değerli arkadaşlar biraz önce video için beğeni, abone olma talebi ve başka arkadaşlarınızla paylaşma isteğimi dile getirirken işte bu bahsettiğim meseleleri yaşadık.
Diksiyonumuzdaki Sorunlar 3 Kusur 1 Mesele
Asalak ses ve asalak kelime.
Bu konuşmada bol bol ıııladığımı duydunuz ve cümle içinde olmaması gereken bazı kelimeler duydunuz. Gelelim bu meselelerden nasıl kurtulacağımıza. Her ne kadar kelimeleri güzel telaffuz ediyor olsanız da, harfleriniz güzel çıkıyor olsa da bu bahsettiğim konuşma kusurları sizin diksiyonunuzu gölgede bırakır.
Benim biraz önceki konuşmamda ses hatası yoktu, harf hatası yoktu sadece ııı gibi asalak sesler çıkardım ve şey yani falan gibi asalak kelimeleri bol bol kullandım ve bu bir yanda sizi belki şoka uğrattı.
İşte bu hatalardan kurtulmamız gerekiyor.
Peki nasıl?
Farkındalık çalışması yaparak kurtulabiliriz arkadaşlar.
Peki nedir bu farkındalık çalışması?
Şöyle anlatalım.
Yeni bir dil öğrenmeyeceksiniz zaten hali hazırda bildiğiniz dilinizi konuşurken farkında olmadan yaşadığınız bu problemlerden kurtulmaya çalışacaksınız. Şimdi diyebilirsiniz ben bunların farkındayım. Farkındasınız ama yaparken unutuyorsunuz. Konuşurken sadece ne söyleyeceğinize odaklanıyorsunuz. Bu da konuşma kusurlarınızı yaşarken farkındalığınızı azaltıyor. Şu günden sonra sizden istediğim en azından belli bir süreliğine ne söylediğinizden daha çok nasıl söylediğinizi düşünmeniz.
Eminim bu sesleri çıkardığınızı fark edecek ve bu kelimeleri kullandığınızı göreceksiniz. Kurtulma çalışmaları şöyle olacak sizden ilk isteğim bir diksiyon partneri bulmanız çünkü biz iletişim halindeyiz değerli arkadaşlar.
Tek başımıza konuşmuyoruz değil mi?
Başkalarıyla konuşuyoruz.
O halde konuşmanızın başkalarına bir şeyler anlatırken iyi olması daha önemli. Bu partnerle birlikte yapacağınız farkındalık çalışmaları sizin diksiyonunuzun çok daha iyi olması yolunda hem pratik yapmanızda size yardımcı olacak hem de sizin göremediğiniz hataları partneriniz size söyleyecek.
Diyeceksiniz ki benim partnerim bir diksiyon eğitmeni olmadıktan sonra bunu nasıl başarabilir?
Çok güzel başarır arkadaşlar.
Benim konuşmamdaki asalak sesleri duydunuz değil mi? Bunları duymak için uzman olmaya gerek yok. Sadece farkındalık yüksek bir şekilde dinlemeniz yeterli.
Her asalak ses çıkardığınızda birbirinize parmak şıklatarak müdahale edin.
Bunu yaptığınızda ne olacak evet daha dikkatli olmalıyım. Tabii ki bunu günlük konuşmalarınızda değil bu farkındalık çalışmaları esnasında yapmanız gerekiyor.
Gün içinde beş dakika gibi bir süreyle birbirinizle sohbet edin. İki dakika diksiyon partneriniz iki dakika da siz konuşun ve bu esnada birbirinize parmak şıklatarak müdahale edin.
Aradan bir hafta geçtiğinde bu sorunlardan büyük oranda kurtulduğunuzu fark edeceksiniz arkadaşlar.
Gelelim asalak meselesine.
Bu konu başlığında bir araştırmadan bahsetmek gerekiyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde 30 yıl süren bir araştırmanın konusu asalak kelimeler. Konuşma içinde geçen bu kelimelerin yok edilmesi için yapılan bu çalışmanın sonunda katılımcıların hiçbirinin bunu başaramadığını görmüşler.
Bakın azaltamamışlar demiyorum ama sıfıra indirememişler sebebi şu?
Bu saydığımız kelimeler yani, falan, aynen, şey gibi bu kelimeler yasaklı kelimeler listesi değil. Doğru yerde kullanıldığında gayet anlatımı güçlendirir hatta ama biz bu basit ve her boşluğu doldurma kapasitesi olan bu kelimeleri biraz kullanırken dozu aşıyoruz ve bir cümle içinde iki kere, üç kere, dört kere kullanıyoruz.
Bu da iletişimimizi bir hayli yavaşlatıyor.
O yüzden birinci kusur bu.
Bu iki meseleyi halletmeye çalışalım.
Nefes kontrolsüzlüğü.
Birinci videoda nefesten bol bol bahsettik.
Diyafram nefesinin nasıl alınması gerektiğinden bahsettik.
Şimdi bu işi biraz daha derinlemesine inceleyelim.
Nefes kontrolsüzlüğü şudur.
Yine farkındalık eksikliğiyle konuşma öncesinde veya konuşma aralarında alacağımız nefesleri rastgele, karadüzen alıp vermek. Konuşurken nefes alıp verişlerimiz sustuğumuz esnaya göre daha farklı olmalı.
Neden?
Bu esnada konuşmayı arabaya benzeteceğim nefesi de yakıta. Nasıl bir arabanın A noktasından B noktasına giderken sadece yakıta değil hem kaliteli, hem de tam dolu bir depoya ihtiyacı varsa konuşurken de bizim tam dolu bir ciğere ihtiyacımız var fakat yine de devam ediyorum bunu ilk videodan ayıran başlık şu.
Kontrolsüzlük yani farkındalık eksikliği.
Konuşmaya başlamadan önce muhakkak benim şu an yaptığım gibi derin bir nefes alarak başlamamız gerekiyor ki uzun 12-13 saniyelik cümleleri rahatlıkla kurabilelim yorulmayalım. Cümle içinde nefes alırken de yine buna dikkat edelim. Eğer çok uzun cümlelerin ortasında nefes alma ihtiyacı hissediyorsanız bunları biraz daha hızlı ve sessiz yapmaya çalışalım. Bana birçok kişi ağzınızdan nefes alıyorsunuz neden burnunuzdan almıyorsunuz diyor çünkü birçoğunuz beni videolardan tanıyorsunuz.
Benim bunu yapmamın sebebi mikrofona nefes alma sesimi olabildiğince az duyurmak. Şimdi burundan nefes aldığımızda bu sesi duyarsınız ama ağzımızdan nefes aldığımda en fazla bunu duyarsınız hatta elimden geldiğince bunu da az duyurmaya çalışıyorum.
Sebebi mikrofon.
Normalde burun veya ağızdan almanız arasında çok bir fark olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Nefes kontrolsüzlüğü sizin bir de topluluk karşısında hitap ederken başınıza bela olacak bir mesele.
Sebebi şu?
Topluluk karşısına çıkmadan önce büyük bir heyecan yaşarız arkadaşlar. Şimdi sizi korkutmak gibi olmasın ama daha önce hiç sahneye çıkmadıysanız ilk yaşayacağınız duygu bu olacak.
Büyük bir heyecan ve emin olun bu işin doğasında bu var.
Profesyoneller hâlâ sahneye çıkarken heyecanlanırlar fakat bazı ritüellerle bu heyecanı olabildiğince azaltır ve sahnede daha rahat görünürler. Bakın bu heyecanlanmadıkları anlamına gelmez.
Bunu nasıl başarırlar?
Nefes kontrolüyle.
Ben bugüne kadar 100’ün üzerinde sahne deneyimi olan biriyim ve bunların çoğunda sunuculuk yaptım.
Katılımcıların birçoğu da üst düzey protokoldü. Bu tip toplantılarda heyecan bir kademe daha fazla oluyor çünkü ufacık bir hatanız sadece size değil temsil ettiğiniz kurumlara da mal edilebiliyor.
Bu sebeple daha dikkatli olmanız lazım. Bu dikkat daha büyük bir baskı ve heyecana sebep oluyor. Benim bu tip durumlarla başa çıkmamın, mücadele etmemin ve kendimi rahatlatmamın tek yolu diyafram nefesiyle sahne öncesinde yaptığım hazırlıklardı. Şunu yapmanızı istiyorum derin bir nefesi çok hızlı alacaksınız diyaframla ve çok yavaş vereceksiniz. Bunu yaptığınızda kalp atışlarınız yavaşlayacak ve daha rahat nefes alıp vereceksiniz. Aksi takdirde kalp atışlarınız yüksek olduğu için vücut daha fazla oksijene ihtiyaç duyacağından dolayı nefes alışverişleriniz de hızlanacak yani şuna dönüşecek.
Hı hı hı şimdi böyle nefes alan biri nasıl konuşur.
Böyle konuşur sürekli cümlesinin ortasında nefes alır, yutkunur ve en son topluluğa der ki kusura bakmayın çok heyecanlıyım. İşte bunu dedikten sonra artık güçlü ve etkileyici bir hitabet sergilemeniz pek mümkün değil arkadaşlar. Nefes kontrolsüzlüğü önemli bir meseledir üzerine gidilmelidir hatta mesele değil kusurdur.
Evet başlıktan da anlayacağınız gibi üçüncü kusur abtalk.
Abtalk İngilizce bir kelime.
Tam olarak Türkçe bir karşılığı yok ama tanım olarak şunu söyleyebiliriz. Her cümlenin sonunu soru soruyormuş gibi havada bırakmak ve sanki hiç konuşma bitmeyecekmiş gibi böyle devam etmek. Bir türlü cümlenin sonuna nokta koyamamak.
Bu meseleye abtalk diyoruz.
Başka bunun üzerine söylenebilecek birçok şey var ama asıl söyleyeceğim şey bu yaptığım konuşmada olduğu gibi problemler yaşamamamız gerektiği. Fark ettiyseniz abtalk meselesini anlatırken her cümlenin sonunu havada bıraktım. Cümlenin sonunda yapmanız gereken şey nokta koymak.
Elbette cümleleri birbirine bağlarken arada bir virgül vurgusu, yani abtalk vurgusu yapılabilir ama bunu sürekli yaptığınızda bu sıkıcı ve tekdüze bir konuşmaya dönüşür. Lütfen bu kusurdan da kendimizi uzaklaştıralım. Tabii uzaklaştıralım deyince biraz ucu boş kalıyor.
Nasıl uzaklaştıracağız?
Abtalk’tan kurtulmanın yolu yine kamerada kendinizi kaydedip sürekli konuşmanız ve bu konuşmaları yaparken bu meseleye dikkat ederek daha doğrusu bu kusura dikkat ederek yapmanız. Bu arada bir meseleye daha değinelim şimdi abtalk dedim İngilizce bir kelime kullandım ve muhakkak beni eleştirenler olacak.
Birincisi bu kelimenin Türkçe bir karşılığı yok tek başına karşılığı yani bir kelime olmadığı için bu kelimeyi kullanıyorum. Peki dilimizde yabancı dilden giren kelimeleri kullanmak konusunda nasıl bir hassasiyete sahip olmamız gerekir?
Elbette bu benim kendi görüşüm.
Sadece bunu paylaşıyor.
Bu bir dayatma ya da kitaplarda yazan bir kural olarak algılanmasın lütfen.
Ben iki kişiyi referans alıyorum.
Birisi Alman yazar Goethe.
Kendisi diyor ki bir kelime kendini Almanca’dakinden daha iyi ifade ediyorsa hangi dilde olduğuna bakmaksızın onu kullanırım benim şu an yaptığım gibi.
Abtalk’ın Türkçe’de bir karşılığı olmadığı için kendimi ifade etmemde bana daha iyi yardımcı oluyor ve tanımladığım zaman kafanızda daha iyi oturuyor diye düşünüyorum.
Bir diğeri de Ziya Gökalp. Şimdi kullandığımız kelimeleri öz Türkçe’ye dönüştürmeye çalışıyoruz ya da böyle bir çaba içinde olduğumuzu görüyorum.
Ziya Gökalp Lisan şiirinde mükemmel bir dörtlükle buna cevap veriyor.
- Uydurma söz yapmayız, Yapma söze sapmayız.
- Türkçeleşmiş Türkçedir, Eski köke tapmayız.
Benim bu dörtlükten anladığım şey şu.
Bir kelime Türkçe’ye girer, yabancı bir dilden girer ve artık kabulleniriz. Bizim dilimizden bir kelime gibi olur yani Türkçeleşir. Artık bu kelime Türkçedir.
Mesela diksiyon gibi.
Aslında telaffuzuna varana kadar Fransızca bir kelime. Dilimize Cumhuriyet döneminde girmiş. Telaffuz demek ve o da başka bir dilden. Haliyle öz Türkçe konuşacağım, tamamen Türkçe konuşacağım gibi bir kaygıyla hareket etmek sizi yarı yolda bırakır. Bu demek değil ki günlük hayatta artık hali hazırda kullanabileceğimiz kelimeler varken yabancı kelimeler kullanalım.
Hayır.
Örneğin instagram’da fotoğrafları beğenelim.
Like atmayalım çünkü beğenme kelimesi gayet kullanışlı.
Ya da fotoğrafları yeniden re-post etmeyelim paylaşalım değil mi? Bunlar sanki daha kolay olur gibi ya da story yerine hikâye diyelim ama dediğim gibi abtalkvari tek kelimeyle kendini anlatabilen yabancı bir kelime varsa bunu kullanmaya devam edeceğiz yapacak bir şey yok.
O artık Türkçeleşecek.
Evet üç kusurdan bahsettik.
Şimdi de gelelim bir meseleye, farklılığa.
Neden farklılık diyorum?
Çünkü bu bir kültürel zenginliktir. Yöresel ağız ve galatı meşhur haliyle şive. Değerli arkadaşlar başka bir bölgede yaşadıysanız nereden başka İstanbul’dan başka bir bölgede yaşadıysanız haliyle Türkiye Türkçesini farklı bir şekilde kullanıyor olmanız çok normal fakat bu yanlış veya kusur olduğu anlamına gelmez.
Hah nerede işinize yarar bunlar.
Bir sinema oyuncusu olacaksanız ve Karadenizliyseniz Karadeniz ağzını, şivesini doğal olarak çok iyi yapıyorsanız bu size artı bir değer katar. Fakat kurumsal hayatta mesela beyaz yakaysanız da sizden İstanbul Türkçesi konuşmanız beklenir. Haliyle bu farklılığı değiştirmek istemeniz gayet normal yani İstanbul ağzıyla konuşmak istemeniz çok normal.
Peki nasıl İstanbul ağzı konuşulur?
Sadece diksiyon kurallarına çalışarak mı?
Hayır.
Aktif Türkçe dinleyerek kurtulunur arkadaşlar.
Nasıl olacak bu?
Çok iyi Türkçe konuştuğuna inandığınız, bundan şüpheniz olmayan birini kulaklığı takarak tamamen kendinizi vererek, gözlerinizi de kapatarak onu dinlemeniz ama ne dediğinden ziyade nasıl konuştuğunu dinlemeniz gerekir ve bunu yaparken o kişiyi taklit etmeye çalışın.
Onun yaptığı konuşmaları siz de yapın.
Onun üzerine kayıtlar yapın. Onun konuşmasıyla kendi konuşmanızı kıyaslayın. Aradaki farka bakın emin olun birkaç ay sonra değişim başlayacak ve zamanla o kişi gibi konuşmaya başlayacaksınız. Çok yetenekliler süreyi kısaltır, müzik kulağı olan için süre kısalır ama herkes günün sonunda belli bir zaman geçtiğinde o kişi gibi konuşmaya başlar arkadaşlar.
İstanbul Türkçesini konuşmaya yaklaşımımız böyle olmalı.
Diğer ağızlar için hata, kusur, yanlış demek doğru olmaz çünkü onlar dediğim gibi birer kültürel zenginlik.
Kendinize iyi bakın.
Mennan Şahin.