Davranış Bozukluğu Örnekleri

Davranış Bozukluğu Örnekleri, bireylerin yaşamlarını ve çevreleriyle ilişkilerini derinden etkileyebilen karmaşık durumlardır. Bu durumlar, sadece basit yaramazlıkların veya geçici huysuzlukların ötesine geçerek, kişinin sosyal, akademik ve mesleki işlevselliğinde ciddi bozulmalara yol açabilen, süreklilik gösteren davranış örüntülerini ifade eder. Bu makalede, davranış bozukluklarının ne olduğunu, çeşitli örneklerini, altında yatan nedenleri, tanı süreçlerini ve güncel tedavi yaklaşımlarını uzman, akademik, empatik ve samimi bir dille inceleyeceğiz. Amacımız, bu karmaşık konuyu daha anlaşılır kılmak, farkındalığı artırmak ve davranış bozukluğu yaşayan bireyler ile ailelerine umut ve rehberlik sunmaktır. Unutulmamalıdır ki, her davranış bozukluğu biriciktir ve her birey özel bir ilgiyi ve anlayışı hak eder. Bu nedenle, konuyu incelerken, bilimsel verilerin ışığında, insani bir bakış açısını korumaya özen göstereceğiz.
Davranış Bozukluklarına Giriş: Tanımlar, Nedenler ve Sınıflandırma.
Davranış bozuklukları, bireyin yaşına, gelişim düzeyine ve kültürel normlara uygun olmayan, tekrarlayıcı ve kalıcı davranış örüntülerini içeren geniş bir psikiyatrik durumlar yelpazesini tanımlar. Bu davranışlar, bireyin kendisi veya başkaları için belirgin sıkıntıya veya işlevsellikte (sosyal, akademik, mesleki) önemli bozulmalara yol açar. Davranış bozukluklarının anlaşılması, doğru tanı ve etkili müdahale stratejilerinin geliştirilmesi için temel tanımların, ayırt edici özelliklerin, çok yönlü nedenlerin ve modern sınıflandırma sistemlerinin bilinmesi büyük önem taşır. Bu giriş bölümünde, davranış bozukluklarının temel kavramsal çerçevesi çizilecek, bu bozukluklara yol açabilen karmaşık etkenler biyopsikososyal bir model içerisinde ele alınacak ve uluslararası tanı kılavuzları olan DSM-5 ve ICD-11 ekseninde bu bozuklukların nasıl sınıflandırıldığına değinilecektir. Bu sayede, makalenin ilerleyen bölümlerinde detaylandırılacak olan spesifik davranış bozukluğu örnekleri için sağlam bir zemin oluşturulacaktır.
Davranış Bozukluğu Nedir? Temel Kavramlar ve Ayırt Edici Özellikler.
Davranış bozukluğu terimi, genellikle bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan, sosyal normlara aykırı, yineleyici ve kalıcı davranış örüntülerini ifade eder.1 Bu davranışlar, bireyin normalden farklı ve genellikle işlevsiz eylemleri olarak tanımlanabilir.3 Önemli bir nokta, bu davranışların sadece basit çocukluk yaramazlıkları, ergenlik dönemi sıkıntıları veya gelişimsel döneme özgü geçici tepkiler olmamasıdır; aksine, bireyin sosyal, akademik ve mesleki alanlardaki işlevselliğinde belirgin ve klinik olarak anlamlı bozulmalara yol açması beklenir.2 Bir davranışın bozukluk olarak nitelendirilebilmesi için genellikle en az altı ay gibi bir süre boyunca devam etmesi ve bireyin yaşamının birden fazla alanını olumsuz etkilemesi gerekmektedir.4 Bu davranışlar, başkalarının temel haklarına saldırı veya yaşa uygun başlıca toplumsal değerlerin ya da kuralların hiçe sayılması şeklinde de kendini gösterebilir.2 Dolayısıyla, davranış bozukluğu kavramı, geçici ve duruma özgü sorunlardan ziyade, bireyin uyum becerilerini ciddi şekilde etkileyen, süreğen ve yaygın bir probleme işaret eder. Bu tanımlardaki “süreklilik” ve “işlevsellikte bozulma” kriterleri, bu durumların geçici çocukluk yaramazlıklarından veya ergenlik sıkıntılarından net bir şekilde ayrılması gerektiğini göstermektedir. Bu ayrım, erken müdahalenin önemini vurgular çünkü sorunlar kemikleşmeden ve bireyin gelişim yörüngesini kalıcı olarak olumsuz etkilemeden önce ele alınmalıdır. Toplumda sıkça rastlanan “büyüyünce geçer” veya “şımarıklık yapıyor” gibi yanılgılar, bu bozuklukların ciddiyetinin anlaşılmasını engelleyebilir ve gerekli profesyonel yardımın gecikmesine neden olabilir. Oysa davranış bozuklukları, altında yatan karmaşık nedenleri olan ve uzman müdahalesi gerektiren durumlardır.
Normal kabul edilen davranış ile bozukluk düzeyindeki davranış arasındaki farkları netleştirmek, tanı ve müdahale açısından kritik öneme sahiptir. Davranış bozukluklarının temel özellikleri, sergilenen davranışın sıklığı, süresi, yoğunluğu ve bağlamdan bağımsızlığı gibi kriterlerle ayırt edilir.4 Örneğin, bir çocuğun ara sıra öfkelenmesi normal bir gelişimsel tepki olabilirken, sık sık, şiddetli ve uygunsuz durumlarda öfke nöbetleri geçirmesi bir davranış bozukluğuna işaret edebilir. Bu davranışların bireyin kendisine veya başkalarına zarar verme potansiyeli taşıması, toplumsal kuralları ve yasaları ihlal etmesi, kişilerarası ilişkilerde ciddi ve kalıcı sorunlara yol açması gibi ayırt edici nitelikler üzerinde durulmalıdır.2 Örneğin, Davranım Bozukluğu olan bir birey, sadece kurallara karşı gelmekle kalmaz, aynı zamanda başkalarına fiziksel zarar verme, hırsızlık yapma veya eşyalara kasten zarar verme gibi daha ciddi davranışlar sergileyebilir. Bu davranışlar, bireyin gelişimsel dönemiyle açıklanamaz ve genellikle birden fazla ortamda (ev, okul, toplum) gözlemlenir.4 Bu davranış bozukluklarının sadece bireyi değil, aynı zamanda ailesini, okul çevresini ve daha geniş anlamda toplumu da olumsuz etkileyen karmaşık sorunlar olduğu unutulmamalıdır.3 Çocuklarda görülen davranış bozuklukları, çocuğun sosyal, duygusal ve akademik hayatını olumsuz yönde etkilerken, aile ve okul çevresi de bu süreci yönetmekte büyük zorluklar yaşayabilir.3 Bu durum, müdahale stratejilerinin de sadece bireye odaklanmak yerine, aileyi, okulu ve gerektiğinde toplumsal destek sistemlerini içeren çok yönlü ve bütüncül bir yaklaşımla planlanması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Davranış bozukluğu yaşayan bireyler ve aileleri, sıklıkla anlaşılmama, suçlanma ve damgalanma gibi ek zorluklarla karşılaşırlar. Bu nedenle, konuya yaklaşırken empatik bir dil kullanmak ve bu durumların bir irade zayıflığı, kötü niyet veya yetersiz ebeveynlik sonucu ortaya çıkan bir “seçim” olmadığını, aksine müdahale ve yoğun destek gerektiren ciddi sağlık sorunları olduğunu vurgulamak son derece önemlidir. Bu bozukluklar, bireyin kontrolü dışında gelişebilen biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin karmaşık etkileşimlerinin bir sonucu olabilir. Dolayısıyla, suçlayıcı bir tutum yerine anlayış, sabır ve destekleyici bir yaklaşım sergilemek, hem bireyin iyileşme sürecine katkıda bulunur hem de toplumsal farkındalığın artmasına yardımcı olur. Damgalanmanın önlenmesi ve bu bireylerin topluma kazandırılması için bilimsel verilere dayalı, önyargısız ve insancıl bir bakış açısının yaygınlaştırılması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, her davranışın altında bir neden yatar ve bu nedenleri anlamak, çözüm yolunda atılacak ilk ve en önemli adımdır. Bu davranış örneklerinin altında yatan sıkıntıları ve ihtiyaçları anlamaya çalışmak, etkili yardımın temelini oluşturur.
Davranış Bozukluklarının Çok Yönlü Nedenleri: Biyopsikososyal Bir Model.
Davranış bozuklukları, tek bir nedene bağlanamayacak kadar karmaşık ve çok katmanlı durumlardır. Günümüzde kabul gören anlayış, bu bozuklukların biyolojik, psikolojik ve sosyal/çevresel faktörlerin karşılıklı etkileşimi sonucunda ortaya çıktığını savunan biyopsikososyal modeldir. Bu model, davranış bozukluklarının kökenlerini daha bütüncül bir şekilde anlamamıza ve dolayısıyla daha kapsamlı müdahale stratejileri geliştirmemize olanak tanır. Her bireyin davranış bozukluğu örnekleri ve bu örneklerin altında yatan nedenler benzersiz bir örüntü sergileyebilir; bu da kişiye özel tedavi planlarının önemini bir kez daha vurgular.
Biyolojik Faktörler: Davranış bozukluklarının gelişiminde rol oynayan önemli biyolojik etkenler bulunmaktadır. Genetik yatkınlık bunların başında gelir; aile öyküsünde davranış bozukluğu, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) veya diğer ruhsal sorunlar bulunan bireylerde bu tür bozuklukların görülme riski artmaktadır.6 Ancak genetik yatkınlık, bir bozukluğun kesin olarak ortaya çıkacağı anlamına gelmez; daha ziyade bireyi çevresel etkilere karşı daha duyarlı hale getirebilir. Beyin yapısı ve kimyasındaki farklılıklar da önemli bir rol oynar. Özellikle beynin ön bölgelerinin (frontal lob) işlevlerindeki bozukluklar veya dopamin, serotonin, noradrenalin gibi nörotransmitterlerin dengesizlikleri, dürtü kontrolü, dikkat, karar verme ve duygusal düzenleme gibi davranışla ilgili temel işlevleri etkileyebilir.6 Erken dönemde yaşanan beyin hasarı (örneğin, doğum komplikasyonları, kafa travmaları) veya anne karnında toksinlere maruz kalma da risk faktörleri arasındadır.6 Ayrıca, kronik fiziksel sağlık problemleri veya sürekli ağrı, bireyin genel ruh halini ve davranışlarını olumsuz etkileyebilir.6 Yetersiz ve dengesiz beslenme, özellikle beyin gelişimi için kritik olan vitamin ve minerallerin eksikliği de davranış sorunlarına zemin hazırlayabilir.6 Bu biyolojik faktörlerin anlaşılması, davranış bozukluklarının bir “karakter zayıflığı” veya “kötü terbiye” meselesi olmadığını, altta yatan tıbbi ve nörobiyolojik temelleri olabileceğini göstermesi açısından önemlidir.
Psikolojik Faktörler: Bireyin psikolojik yapısı ve yaşadığı deneyimler, davranış bozukluklarının ortaya çıkmasında ve şekillenmesinde kritik bir role sahiptir. Duygusal travmalar, bu faktörlerin en önemlilerindendir. Ebeveyn boşanması, sevilen birinin kaybı, fiziksel, duygusal veya cinsel istismar, ihmal gibi travmatik yaşantılar, çocuğun güven duygusunu sarsarak, dünyaya ve ilişkilere bakış açısını olumsuz etkileyerek davranış bozukluklarını tetikleyebilir.6 Ebeveyn tutumları da çocuğun psikolojik gelişimi ve davranışları üzerinde derin izler bırakır. Aşırı kontrolcü, eleştirel, reddedici veya aşırı beklentili ebeveyn tutumları, çocuklarda direnç, isyankarlık, düşük özgüven ve yetersizlik duygularına yol açabilir.6 Benzer şekilde, sağlıksız veya tutarsız disiplin tarzları (aşırı hoşgörülü, aşırı katı veya disiplin uygulamalarında tutarsızlık) sınırların belirsizleşmesine, çocuğun neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenmesinde güçlüklere ve sonuç olarak davranış sorunlarına neden olabilir.4 Erken çocukluk dönemindeki bağlanma sorunları, özellikle güvensiz bağlanma stilleri, ileriki yaşlarda ilişki kurma ve sürdürme becerilerini olumsuz etkileyerek davranışsal problemlere zemin hazırlayabilir.4 Düşük özgüven, yetersizlik hissi ve olumsuz başa çıkma becerileri de bireyi stresli durumlar karşısında daha savunmasız bırakarak uyumsuz davranışlara yöneltebilir.3 Bu psikolojik faktörler, özellikle erken çocukluk deneyimlerinin ve aile dinamiklerinin sağlıklı davranış gelişiminde ne kadar kritik olduğunu ve bu alanlardaki sorunların davranış bozukluklarına nasıl zemin hazırlayabileceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Sosyal ve Çevresel Faktörler: Bireyin içinde yaşadığı sosyal ve çevresel koşullar da davranış bozukluklarının gelişiminde önemli bir etkiye sahiptir. Yoksulluk ve düşük sosyoekonomik düzey, ailelerin stresini artırabilir, kaynaklara erişimi kısıtlayabilir ve çocukların gelişimini olumsuz etkileyen riskli yaşam koşullarına maruz kalma olasılığını yükseltebilir.4 Yaşanan çevrede şiddete maruz kalmak veya tanık olmak, çocuklarda travmaya, korkuya ve agresif davranışların öğrenilmesine yol açabilir.4 Akran ilişkileri de özellikle okul çağında ve ergenlikte davranışlar üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Akran zorbalığına maruz kalmak veya zorbalık yapmak, olumsuz arkadaş gruplarına dahil olmak, dışlanma gibi deneyimler davranış sorunlarını tetikleyebilir veya pekiştirebilir.9 Okul ortamı, çocuğun akademik ve sosyal gelişiminde önemli bir rol oynar. Destekleyici olmayan, aşırı rekabetçi veya kuralların belirsiz olduğu okul ortamları, çocuklarda stres ve uyum sorunlarına neden olabilir. Olumsuz ve yoğun ekran kullanımı, kuralsız dijital ortamlar, akran ilişkisi olmadan büyüme, aşırı uyaran verilip sorumluluk verilmemesi gibi modern yaşamın getirdiği bazı çevresel faktörler de özellikle hafif ve düzelme olasılığı olan çocukların davranışlarının tetiklenip kötüleşmesine neden olabilir.8 Kültürel etkiler ve toplumsal normlar da davranışların neyin “normal” neyin “anormal” olarak algılandığını etkileyebilir. Bu faktörler, davranış bozukluklarının sadece bireysel veya ailesel değil, daha geniş bir toplumsal bağlamda da ele alınması gerektiğini ve müdahalelerin bu çevresel koşulları da dikkate alması gerektiğini gösterir. Risk faktörleri 6 ve koruyucu faktörler (örneğin, destekleyici aile ortamı, olumlu akran ilişkileri, etkili başa çıkma becerileri) arasındaki denge, bir bireyin davranış bozukluğu geliştirip geliştirmemesinde kritik rol oynar. Her bireyde bu risk faktörlerinin varlığı otomatik olarak bir bozukluğa yol açmaz. Bazı bireyler, önemli risk faktörlerine maruz kalsalar bile, güçlü koruyucu faktörler sayesinde sağlıklı bir gelişim gösterebilirler. Bu durum, önleyici müdahalelerin ve dirençlilik (rezilyans) artırıcı çalışmaların önemine işaret eder. Sadece risk faktörlerini azaltmaya odaklanmak yerine, aynı zamanda bireyin ve çevresinin koruyucu faktörlerini güçlendirmeye yönelik stratejiler geliştirmek, davranış bozukluklarının ortaya çıkmasını engellemede veya etkilerini hafifletmede çok daha etkili bir yaklaşım olacaktır.
Modern Psikiyatride Davranış Bozukluklarının Sınıflandırılması. (DSM-5 ve ICD-11 Ekseninde)
Davranış bozukluklarının tanımlanması, anlaşılması ve tedavi edilmesi sürecinde, uluslararası kabul görmüş tanı kılavuzları hayati bir rol oynamaktadır. Bu kılavuzlar arasında en yaygın olarak kullanılanlar, Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından yayınlanan Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı, Beşinci Baskı (DSM-5) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından geliştirilen Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırılması, On Birinci Revizyon (ICD-11)‘dir. Bu kılavuzlar, ruh sağlığı profesyonelleri için ortak bir dil ve standart bir referans noktası oluşturarak, davranış bozukluklarının tutarlı bir şekilde tanılanmasına, araştırmaların karşılaştırılabilir olmasına ve tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine olanak tanır.11 Bu sınıflandırma sistemleri, gözlemlenen davranış örneklerinin belirli kriterlere göre değerlendirilmesini ve bir tanıya ulaşılmasını sağlar. Ancak unutulmamalıdır ki, bu kılavuzlar birer araçtır ve tanı koyma süreci, her zaman bireyin özgün durumunu, kültürel bağlamını ve klinik yargıyı dikkate alan kapsamlı bir değerlendirmeyi gerektirir.
DSM-5 ve ICD-11, davranış bozukluklarını içeren çeşitli ana tanı kategorileri sunar. Örneğin, DSM-5’te Yıkıcı Bozukluklar, Dürtü Kontrolü ve Davranım Bozuklukları başlığı altında Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu (KOKGB), Davranım Bozukluğu (DB), Yıkıcı Duygudurum Düzenleyememe Bozukluğu (YDDDB), Kleptomani ve Piromani gibi durumlar yer alır. Ayrıca, Nörogelişimsel Bozukluklar kategorisi altında ise Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) sınıflandırılır.1 ICD-11 de benzer şekilde, davranışsal ve duygusal sorunları içeren çeşitli kategorilere sahiptir ve bu iki kılavuz arasında büyük ölçüde örtüşme bulunmakla birlikte, bazı alanlarda farklılıklar da görülebilir. Örneğin, kişilik bozukluklarının sınıflandırılmasında DSM-5’in alternatif modeli ile ICD-11 arasında bazı özellik tanımlamalarında ve yaklaşımlarda farklılıklar bulunmaktadır.11 ICD-11, kişilik bozukluklarını daha çok bir şiddet spektrumu ve belirgin kişilik özellikleri üzerinden değerlendirme eğilimindeyken, DSM-5 geleneksel kategorik yaklaşımları da korumaktadır. Bu sınıflandırmalar, davranış bozukluklarının geniş yelpazesini ve farklı dışavurumlarını anlamamıza yardımcı olur.
Sınıflandırma sistemlerinin zaman içinde evrim geçirmesi, davranış bozukluklarına dair bilimsel anlayışımızın dinamik ve gelişen bir yapıda olduğunu gösterir. Örneğin, DSM-5’te Asperger Sendromu’nun artık ayrı bir tanı olarak yer almaması ve Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) şemsiyesi altına alınması, bu tür bir değişime önemli bir örnektir.12 Benzer şekilde, tanı kriterleri ve bazı bozuklukların tanımları, yeni araştırma bulguları ve klinik deneyimler ışığında güncellenmektedir. Bu durum, mevcut bilgilerin mutlak doğrular olmadığını ve gelecekteki araştırmalarla anlayışımızın daha da derinleşebileceğini akılda tutmamız gerektiğini gösterir. Kategorik sınıflandırma sistemleri (belirli bir bozukluk var ya da yok şeklinde), davranış bozukluklarını daha net tanımlamaya ve araştırmayı kolaylaştırmaya yardımcı olsa da, bireyin benzersiz deneyimini, belirtilerin şiddetindeki farklılıkları ve kültürel bağlamını tam olarak yakalayamayabilir. Bu nedenle, son yıllarda boyutsal yaklaşımların (belirtilerin bir spektrum üzerinde değerlendirildiği) önemi giderek artmaktadır. Türkiye’deki ruh sağlığı alanında da bu uluslararası sınıflandırma sistemleri yaygın olarak kullanılmakta ve yerel akademik çalışmalar ile klinik uygulamalar bu kılavuzları referans almaktadır.13 Ancak, bu kılavuzların kültürel uyarlamalarının yapılması ve yerel popülasyona özgü özelliklerin dikkate alınması, tanı ve tedavi süreçlerinin etkinliği açısından büyük önem taşımaktadır. Tanı kılavuzları, klinisyenin bireyi bütüncül bir şekilde değerlendirmesi, kültürel faktörleri dikkate alması ve sadece kriter listelerini işaretlemekten öteye geçmesi gereken bir sürecin sadece bir parçasıdır.
Türler, Belirtiler ve Yaşamdan Kesitler.
Davranış bozuklukları, bireylerin günlük yaşamlarını, sosyal ilişkilerini ve genel iyilik hallerini önemli ölçüde etkileyebilen geniş bir yelpazede kendini gösterir. Bu bölümde, en sık karşılaşılan davranış bozukluğu türleri, bu bozukluklara özgü belirtiler ve bu belirtilerin günlük yaşamdaki somut örnekleri detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Amacımız, soyut tanımların ötesine geçerek, bu bozuklukların gerçek hayatta nasıl tezahür ettiğini, bireylerin ve çevrelerinin neler yaşadığını daha yakından anlamaktır. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu (KOKGB), Davranım Bozukluğu (DB) gibi iyi bilinen bozuklukların yanı sıra, diğer yıkıcı davranış örüntüleri ve kişilik bozukluklarıyla ilişkili davranışsal örnekler de incelenecektir. Ayrıca, bu davranışların çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerindeki farklı yansımalarına ve gelişimsel perspektifine de değinilecektir. Sunulacak örnekler, hem klinik gözlemlere hem de araştırma bulgularına dayanacak ve okuyucunun konuyu daha derinlemesine kavramasına yardımcı olacaktır. Aşağıdaki tablo, bu bölümde ele alınacak başlıca davranış bozukluklarını, temel belirtilerini ve ayırt edici örneklerini özetlemektedir.
Tablo 1: Başlıca Davranış Bozuklukları, Temel Belirtileri ve Ayırıcı Örnekler.
Bozukluk Adı | Temel Belirti Kümeleri/Özellikleri | Ayırıcı Davranış Örnekleri |
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) | Dikkat eksikliği (örn: odaklanma güçlüğü, unutkanlık, dağınıklık), Hiperaktivite (örn: aşırı hareketlilik, yerinde duramama), Dürtüsellik (örn: sırasını bekleyememe, düşünmeden hareket etme) | Ödev yaparken sık sık masadan kalkıp başka şeylerle ilgilenme; Sınıfta öğretmenin sorusunu bitirmesini beklemeden cevap verme; Eşyalarını (kalem, kitap) sürekli kaybetme. |
Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu (KOKGB) | Öfkeli/alıngan duygudurum, tartışmacı/meydan okuyan davranış, kindarlık; genellikle otorite figürlerine yönelik olumsuz ve düşmanca tutum. | Ebeveynin basit bir isteğine (örn: “Odanı topla”) karşı gelip bağırarak tartışma çıkarma; Öğretmenin kurallarına kasten uymama ve “Bana emir veremezsin!” deme; Hataları için sürekli başkalarını (kardeş, arkadaş) suçlama. |
Davranım Bozukluğu (DB) | Başkalarının temel haklarına saldırı, yaşa uygun toplumsal kuralların ciddi ve sürekli ihlali; saldırganlık (insanlara/hayvanlara), eşyaya zarar verme, dolandırıcılık/hırsızlık, ciddi kural ihlalleri, empati yoksunluğu. | Okulda bir arkadaşına zorbalık yapıp eşyalarını çalma ve bundan pişmanlık duymama; Kasten bir hayvanı yaralama; İzinsiz olarak geceyi dışarıda geçirme (13 yaşından önce). |
Antisosyal Kişilik Bozukluğu (ASPD) | (Yetişkinlikte) Başkalarının haklarını sürekli hiçe sayma, yasa dışı davranışlar, aldatıcılık, dürtüsellik, saldırganlık, sorumsuzluk, pişmanlık duymama. | Sürekli yalan söyleyerek başkalarını dolandırma ve bundan çıkar sağlama; Sık sık fiziksel kavgalara karışma veya başkalarına saldırma; Yaptığı zararlı davranışlar için hiçbir sorumluluk veya pişmanlık hissetmeme. |
Sınırda (Borderline) Kişilik Bozukluğu (SKB) | (Yetişkinlikte) Kimlik karmaşası, duygusal dengesizlik, terk edilme korkusu, boşluk hissi, dürtüsel davranışlar (örn: kendine zarar verme, riskli cinsel ilişkiler), yoğun ve istikrarsız ilişkiler. | Küçük bir eleştiri karşısında aşırı öfke patlaması yaşayıp ilişkiyi aniden bitirme; Ani ve yoğun duygusal değişimler (bir an çok mutlu, bir an çok üzgün olma); Kendine zarar verme (örn: kesme, yakma) davranışları sergileme. |
Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) | İstenmeyen, tekrarlayıcı düşünceler, dürtüler veya imgeler (obsesyonlar) ve bu obsesyonların yarattığı sıkıntıyı azaltmak için yapılan tekrarlayıcı davranışlar veya zihinsel eylemler (kompulsiyonlar). | Mikrop kapma korkusuyla günde defalarca ve uzun süre el yıkama; Kapıyı, ocağı kilitleyip kilitlemediğini tekrar tekrar kontrol etme ihtiyacı; Belirli sayıları veya kelimeleri sürekli tekrarlama. |
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB): Odaklanma Güçlüğünden Dürtüselliğe Uzanan Örnekler.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), toplumda oldukça yaygın olarak bilinen ve özellikle çocukluk çağında sıkça tanı konulan nörogelişimsel bir bozukluktur. Temelde üç ana belirti kümesiyle karakterize olur: dikkat eksikliği, hiperaktivite (aşırı hareketlilik) ve dürtüsellik (istekleri erteleyememe).1 Bu bozukluğun sadece çocukluk dönemine özgü olmadığı, belirtilerin önemli bir kısmının ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde de devam edebildiği, bireyin yaşam kalitesini ve işlevselliğini farklı biçimlerde etkileyebildiği bilinmektedir.8 DEHB belirtileri genellikle bir arada bulunsa da, her bireyde farklı bir örüntü ve şiddette ortaya çıkabilir. Bu durum, DEHB’nin homojen bir bozukluk olmadığını, daha ziyade bir spektrum olarak anlaşılabileceğini düşündürür. Örneğin, bazı bireylerde dikkat eksikliği belirtileri daha baskınken (DEHB-dikkatsizliğin baskın olduğu görünüm), bazılarında hiperaktivite ve dürtüsellik ön planda olabilir (DEHB-hiperaktivitenin/dürtüselliğin baskın olduğu görünüm) veya her üç belirti kümesi de belirgin olabilir (DEHB-birleşik görünüm). Bu çeşitlilik, tanı ve tedavi yaklaşımlarının bireyselleştirilmesinin ne kadar hayati olduğunu bir kez daha teyit eder.
Dikkat eksikliği belirtileri ve günlük yaşamdan örnekleri incelendiğinde, bu durumun sadece “dikkatsiz olmak” anlamına gelmediği, yaşamın birçok alanını etkileyen somut davranış sorunlarına yol açtığı görülür. Bireyler genellikle detaylara dikkat etmekte zorlanır ve okul ödevlerinde, iş projelerinde veya günlük aktivitelerde dikkatsizce hatalar yapabilirler.18 Örneğin, bir öğrenci matematik sınavında basit toplama hataları yapabilir veya bir yetişkin önemli bir raporu gözden kaçan hatalarla teslim edebilir. Görevlerde veya oyunlarda dikkati sürdürmede zorluk da sık rastlanan bir belirtidir 18; uzun bir konuşmayı veya dersi sonuna kadar dinlemekte güçlük çekebilir, bir kitabı okumaya başlayıp kısa sürede sıkılabilir veya bir projeyi tamamlamadan başka bir işe geçebilirler. Kendilerine doğrudan hitap edildiğinde dinlemiyormuş gibi görünmeleri 8, aslında dikkatlerini toplayamamalarından kaynaklanabilir. Yönergeleri izlemekte ve başladıkları işleri (okul ödevleri, ev işleri, mesleki görevler) tamamlamakta zorlanabilirler.8 Görev ve etkinlikleri düzenlemekte, zamanlarını planlamakta ve eşyalarını organize etmekte belirgin güçlükler yaşayabilirler 18; odaları veya çalışma masaları genellikle dağınıktır. Uzun süreli zihinsel çaba gerektiren işlerden (kitap okuma, rapor yazma, karmaşık problem çözme) kaçınma veya bu tür işlere karşı isteksizlik gösterebilirler.8 Sık sık eşyalarını (kalem, anahtar, cüzdan, telefon, gözlük) kaybetmeleri 8 ve günlük etkinliklerde (randevular, fatura ödemeleri, verilen sözler) unutkan olmaları 8 da dikkat eksikliğinin yaygın örneklerindendir. Dış uyaranlarla dikkatlerinin kolayca dağılması 8, bir işe odaklanmalarını daha da zorlaştırır.
Hiperaktivite belirtileri ise, bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilikle kendini gösterir. Bu durum, sadece “enerjik olmak” değil, bireyin sosyal ve akademik ortamlara uyumunu zorlaştıran, kontrol edilmesi güç bir hareketlilik halidir. Elleri ayakları sürekli kıpır kıpır olabilir, oturdukları yerde bile kıpırdanıp durabilirler.8 Özellikle çocuklarda, oturmaları gereken durumlarda (sınıfta, yemek masasında, sinemada) yerlerinde oturamama ve sık sık kalkıp dolaşma isteği gözlenir.8 Uygun olmayan durumlarda (misafirlikte, alışveriş merkezinde) amaçsızca koşuşturma veya tırmanma davranışları sergileyebilirler.8 Sessizce oyun oynamakta veya boş zaman etkinliklerine sakin bir şekilde katılmakta güçlük çekebilirler; genellikle gürültülü ve hareketli aktiviteleri tercih ederler.8 Sürekli hareket halinde olup, sanki “motor takılmış gibi” davranabilir ve yorgun düşene kadar durmayabilirler.8 Aşırı konuşkanlık da hiperaktivitenin bir başka belirtisi olabilir; karşısındakine söz hakkı tanımadan, konudan konuya atlayarak uzun uzun konuşabilirler.8
Dürtüsellik belirtileri, bireyin anlık istek ve tepkilerini kontrol etmede yaşadığı zorlukları ve bunun potansiyel risklerini ortaya koyar. Sorular tamamlanmadan veya konuşmacı sözünü bitirmeden yanıt verme eğilimindedirler.8 Sıralarını beklemekte (oyunlarda, kantinde, trafikte) büyük güçlük çekerler ve sabırsızlanıp öne geçmeye çalışabilirler.8 Başkalarının konuşmalarını veya oyunlarını sık sık kesme, araya girme davranışları gösterebilirler.8 En önemli dürtüsellik örneklerinden biri de, sonuçlarını düşünmeden ani davranışlar sergilemektir.8 Örneğin, tehlikeli bir yere düşünmeden tırmanmak, aniden yola fırlamak, düşünmeden kırıcı sözler söylemek veya ani ve riskli kararlar almak (örneğin, düşünmeden para harcamak, aniden iş değiştirmek) bu kategoriye girer.
DEHB davranış örnekleri, bireyin yaşına göre farklılık gösterebilir. Bebeklik döneminde aşırı hareketlilik, huzursuzluk, uyku ve yeme sorunları gibi belirtiler görülebilir.8 Hatta bazı çalışmalar, DEHB’nin erken belirtilerinin “anne karnında bebeğin aşırı hareketli olması” gibi durumlarla bile ilişkili olabileceğine işaret etmektedir.8 Bu erken başlangıç ve biyolojik temeller (genetik yatkınlık, beyin kimyasındaki farklılıklar) 6, DEHB’nin sonradan öğrenilmiş veya tamamen “kötü ebeveynlik” gibi yanlış ve damgalayıcı açıklamalarla açıklanamayacağını, bunun bir nörogelişimsel farklılık olduğunu güçlü bir şekilde vurgular. Ailelerin bu durumda suçluluk duygusu yaşamaması, bunun yerine durumu anlayışla karşılayıp erken yaşlardan itibaren uygun profesyonel destek ve rehberlik arayışına girmesi hem çocuğun hem de ailenin yaşam kalitesini artıracaktır. Okul çağında ise dikkat eksikliği ve hiperaktivite belirtileri daha belirgin hale gelir; akademik başarısızlık, öğrenme güçlükleri, arkadaş ilişkilerinde sorunlar ve kurallara uymada zorluklar sıkça yaşanır.1 Ergenlikte dürtüsellik, risk alma davranışlarında artışa (örneğin, tehlikeli araç kullanma, madde deneme), akademik motivasyonda düşüşe ve otoriteyle çatışmalara yol açabilir. Yetişkinlikte ise DEHB, iş hayatında tutunamama, sık iş değiştirme, ilişkilerde sürekliliği sağlayamama, mali sorunlar, organizasyon ve zaman yönetimi becerilerinde yetersizlik gibi sorunlarla kendini gösterebilir.8 Ancak, DEHB’li bireylerin sadece zorlukları yoktur; aynı zamanda yaratıcılık, yüksek enerji, farklı ve özgün bakış açıları, hızlı düşünebilme gibi güçlü yönleri de olabilir.8 Uygun destek ve yönlendirme ile bu güçlü yönler ortaya çıkarılabilir ve bireyin yaşamında pozitif bir güce dönüştürülebilir.
Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu (KOKGB): Otoriteyle Çatışmanın ve İnatçılığın Örnekleri.
Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu (KOKGB), özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde görülen, bireyin sürekli olarak negativist, düşmanca ve otorite figürlerine (genellikle ebeveynler, öğretmenler ve diğer yetişkinler) karşı gelme davranışları sergilediği bir davranış bozukluğudur.1 Bu davranış örüntüsü, en az altı ay boyunca devam etmeli ve bireyin sosyal, akademik veya aile işlevselliğinde önemli bozulmalara yol açmalıdır.22 KOKGB’li bireyler, genellikle kurallara uymayı reddeder, yetişkinlerin isteklerine karşı çıkar, kolayca sinirlenir ve başkalarını kendi hatalarından dolayı suçlama eğilimindedir. Bu davranışlar, normal gelişimsel dönemlerde görülebilen inatçılık veya bağımsızlık arayışından çok daha yoğun, sık ve yaygındır. KOKGB davranış örnekleri, genellikle çocuğun bir “güç mücadelesi” içinde olduğunu ve temel ihtiyacının anlaşılmak, duyulmak ve bir ölçüde kontrol sahibi olmak olduğunu düşündürür. Bu davranışlar, altta yatan bir kırılganlığın, yetersizlik hissinin veya karşılanmamış duygusal ihtiyaçların bir dışavurumu olabilir. Bu nedenle, sadece davranışı bastırmaya veya cezalandırmaya yönelik yaklaşımlar yerine, empati kurmaya, etkili iletişim becerilerini geliştirmeye ve altta yatan ihtiyaçları anlamaya yönelik müdahaleler daha kalıcı ve olumlu sonuçlar verebilir.21
KOKGB’nin belirtileri üç ana grupta toplanabilir: öfkeli/kolay kızdırılabilir duygudurum, tartışmacı/meydan okuyan davranış ve kindarlık. Öfkeli/kolay kızdırılabilir duygudurum örnekleri arasında sık sık tepesinin atması ve kontrolsüz öfke nöbetleri yaşaması yer alır.6 Örneğin, istediği bir oyuncak alınmadığında kendini yerlere atıp bağırabilir veya basit bir isteği reddedildiğinde aşırı bir öfkeyle tepki verebilir. Bu bireyler genellikle alıngandır ve başkaları tarafından kolayca kızdırılabilirler 9; en ufak bir eleştiri veya şaka karşısında hemen sinirlenip küsebilirler. Sıklıkla genel bir öfke, içerleme, küskünlük ve dargınlık hali içinde olabilirler 9, olaylara karşı genellikle olumsuz ve memnuniyetsiz bir tutum sergilerler. Bu örnekler, KOKGB’nin sadece inatçılıktan ibaret olmadığını, aynı zamanda yoğun ve yönetilmesi zor duygusal tepkiler içerdiğini göstermektedir.
Tartışmacı/meydan okuyan davranış örnekleri, KOKGB’nin en belirgin özelliklerindendir. Bu bireyler, özellikle erişkinlerle veya otoriteyi temsil eden kişilerle sık sık ve yoğun tartışmalara girerler.6 Ebeveynlerinin veya öğretmenlerinin her söylediğine itiraz edebilir, sürekli pazarlık yapmaya çalışabilir veya “hayır” kelimesini sıklıkla kullanabilirler. Otorite figürlerinin makul taleplerine veya konulmuş kurallara uymaya sıklıkla aktif bir şekilde direnir veya bunları tümden reddederler.6 Örneğin, ev ödevlerini yapmayı inatla reddedebilir, okulda belirli bir kurala (örn: telefon kullanmama) kasten uymayabilirler. Sık sık ve kasıtlı biçimde başkalarını kızdıracak veya rahatsız edecek şeyler yapma eğilimindedirler 9; kardeşini veya arkadaşlarını bilerek sinirlendirecek davranışlarda bulunabilir, yasaklanan bir şeyi sırf inat olsun diye yapabilirler. Kendi hataları ve uygunsuz davranışları için sorumluluk almaktan kaçınır ve sık sık başkalarını suçlarlar.6 Örneğin, düşük not aldığında öğretmenin kendisine taktığını iddia edebilir veya bir kavgada tüm suçu karşı tarafa yükleyebilir. Bu davranış örnekleri, KOKGB’li bireylerin otoriteyle kurdukları çatışmalı ilişkiyi ve sorumluluk almaktan kaçınma eğilimlerini açıkça vurgular.
Kindarlık belirtileri ise, bireyin en az altı aylık bir süre içinde, en az iki kez kindar veya intikamcı davranışlarda bulunmasıyla tanımlanır.21 Örneğin, kendisine haksızlık yapıldığını düşündüğü bir arkadaşına veya öğretmenine karşı uzun süre kin besleyebilir ve ona zarar vermek veya onu küçük düşürmek için fırsat kollayabilir. Bu boyut, KOKGB’nin kişilerarası ilişkilerde yarattığı olumsuz etkinin derinliğini ve yıkıcılığını gösterir.
KOKGB, sıklıkla DEHB ile birlikte görülebilir 4 ve bu eş tanılı durum, belirtilerin daha karmaşık ve yönetilmesi zor bir hal almasına neden olabilir. Ancak KOKGB, Davranım Bozukluğu (DB) kadar ağır hak ihlalleri ve saldırganlık içermez.22 KOKGB’deki öfke genellikle yıkıcı nitelikte değildir; daha çok sözel saldırganlık, inatçılık, tartışmacılık ve sınırları zorlama şeklinde kendini gösterir.21 DB’de ise fiziksel saldırganlık, hayvanlara eziyet, hırsızlık gibi daha ciddi antisosyal davranışlar ön plandadır. Aile içi dinamikler ve ebeveyn tutumlarının KOKGB’nin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Aile içi birlik ve beraberliğin zayıf olması, ebeveynler arasında tutarsız disiplin uygulamaları, aşırı eleştirel, reddedici veya tam tersi aşırı hoşgörülü ve sınırsız ebeveyn tutumları, çocuğun güvenli sınırlar içinde büyümesini engelleyerek KOKGB gelişimine zemin hazırlayabilir.4 KOKGB’nin “ergenlik döneminden önce erkeklerde daha çok görülmekte, ergenlik döneminden sonra ise her iki cinsiyette eşit oranda görülmekte” 21 olması, gelişimsel süreçlerin ve toplumsal cinsiyet rollerinin bu bozukluğun dışavurumunda etkili olabileceğini düşündürür. Erken dönemde erkek çocukların dışa dönük, “hareketli” veya “inatçı” davranışları daha fazla “fark edilebilir” veya bir dereceye kadar “tolere edilebilir”ken, kız çocuklarında benzer içsel sıkıntılar daha farklı, belki daha içselleştirilmiş (örn: somurtkanlık, pasif direnç) veya ilişkisel agresyon şeklinde ortaya çıkıyor olabilir.4 Bu durum, KOKGB tanısı ve değerlendirmesi yapılırken cinsiyete özgü dışavurum farklılıklarının dikkate alınması gerektiğini ve özellikle kız çocuklarında KOKGB’nin gözden kaçırılmaması için daha dikkatli bir değerlendirme yapılması gerektiğini düşündürür.
Davranım Bozukluğu (DB): Saldırganlık, Kural İhlalleri ve Empati Yoksunluğuna Dair Örnekler.
Davranım Bozukluğu (DB), çocukluk ve ergenlik döneminde görülen, bireyin başkalarının temel haklarına ve yaşına uygun önemli toplumsal normlara veya kurallara karşı geldiği, tekrarlayıcı ve kalıcı bir davranış örüntüsüyle karakterize edilen ciddi bir psikiyatrik durumdur.2 Bu bozukluk, Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu’ndan (KOKGB) çok daha ağır ve yıkıcı davranışları içerir ve genellikle bireyin sosyal, akademik ve ileride mesleki işlevselliğinde önemli bozulmalara yol açar. DB, tedavi edilmediği takdirde yetişkinlikte Antisosyal Kişilik Bozukluğu’nun (ASPD) bir öncülü olabilmekte ve bireyi yasal sorunlar, madde kullanımı ve kronik ilişki problemleri gibi olumsuz bir geleceğe sürükleyebilmektedir.4 DB’nin ciddiyetini ve potansiyel uzun vadeli olumsuz sonuçlarını anlamak, erken ve yoğun müdahalenin gerekliliğini açıkça ortaya koymaktadır.
DB belirtileri genellikle dört ana kategoride toplanır: insanlara ve hayvanlara karşı saldırganlık, eşyaya zarar verme, dolandırıcılık veya hırsızlık ve kuralları ciddi biçimde bozma. İnsanlara ve hayvanlara karşı saldırganlık örnekleri oldukça çeşitlidir ve yıkıcı olabilir. Bu bireyler sık sık başkalarına kabadayılık edebilir, gözdağı verebilir veya gözünü korkutabilirler 2; örneğin, okulda kendilerinden fiziksel olarak daha zayıf çocuklara sistematik olarak zorbalık yapabilir, onları tehdit edebilirler. Sık sık kavga dövüş başlatma eğilimindedirler 2 ve en ufak bir anlaşmazlıkta bile fiziksel şiddete başvurabilirler. Daha da endişe verici bir şekilde, başkalarının ciddi biçimde fiziksel olarak yaralanmasına neden olabilecek bir silah (değnek, taş, kırık şişe, bıçak, tabanca vb.) kullanabilirler.2 İnsanlara karşı fiziksel olarak acımasız davranışlar sergileyebilir, kasten yaralama veya işkence etme gibi eylemlerde bulunabilirler.2 Hayvanlara karşı da benzer bir acımasızlık gösterebilir, onlara eziyet edebilir veya onları öldürebilirler.2 Başkasının gözü önünde, zor kullanarak çalma davranışları da (saldırıp soyma, çanta kapıp kaçma, göz korkutarak alma, silahlı soygun) bu kategoriye girer.2 Birisini cinsel etkinlikte bulunması için zorlama, yani cinsel saldırı davranışları da DB’nin en ağır örneklerindendir.2 Bu örnekler, DB’deki saldırganlığın hem fiziksel hem de psikolojik boyutlarını ve mağdurlar üzerindeki derin ve travmatik etkilerini açıkça göstermektedir.
Eşyaya zarar verme örnekleri arasında, ciddi hasar vermek amacıyla isteyerek yangın çıkarma (kundakçılık) 2 bulunur. Örneğin, bir okul binasını, terk edilmiş bir yapıyı veya bir ormanlık alanı kasten ateşe verebilirler. Yangın çıkarma dışında, isteyerek başkalarının malına mülküne zarar verme davranışları da sıktır 2; örneğin, park halindeki arabaların camlarını kırmak, okul sıralarını veya duvarlarını tahrip etmek, kamu malına zarar vermek bu tür davranışlara örnek olarak verilebilir. Bu davranış örnekleri, DB’deki yıkıcılığın sadece canlılara değil, cansız nesnelere ve toplumsal mülkiyete de yönelik olabileceğini gösterir.
Dolandırıcılık ya da hırsızlık kategorisindeki davranış örnekleri de çeşitlilik gösterir. Bir başkasının evine, binasına ya da arabasına zorla girme (haneye tecavüz) 2 bu davranışlardan biridir. Bir şey elde etmek, bir çıkar sağlamak ya da yükümlülüklerinden kaçınmak için sık sık ve ustaca yalan söyleme (“başkalarını atlatma” olarak da ifade edilir) eğilimindedirler.2 Örneğin, borç para alıp geri ödememek için sürekli bahaneler uydurabilir, başkalarını kandırarak maddi menfaat sağlayabilirler. Hiç kimse görmeden, gizlice ve confrontasyon olmadan değerli şeyler çalma (örneğin, kırmadan ve içeri girmeden mağazalardan mal çalma, sahtekarlık yoluyla para elde etme) da bu kategoriye girer.2 Bu örnekler, DB’deki aldatma, manipülasyon ve başkalarının malına yönelik derin saygısızlığı vurgular.
Kuralları ciddi biçimde bozma (hiçe sayma) örnekleri ise genellikle otoriteye ve toplumsal düzene karşı bir başkaldırıyı yansıtır. 13 yaşından önce başlayarak, ailenin yasaklarına ve kurallarına karşın sık sık geceyi dışarıda geçirme 2 bu tür bir davranıştır. Anne babasının ya da onların yerini tutan kişilerin evinde yaşarken en az iki kez geceleyin evden kaçma (ya da uzun bir süre geri dönmemişse bir kez) 2 da ciddi bir kural ihlalidir. Yine 13 yaşından önce başlayarak sık sık okuldan kaçma (töskürme) 2 da bu kategori altında değerlendirilir. Bu davranış örnekleri, DB’li bireylerin toplumsal kurallara, aile otoritesine ve eğitim sistemine karşı ciddi bir uyumsuzluk ve başkaldırı içinde olduğunu gösterir.
DB, belirtilerin başlangıç yaşına göre iki alt tipe ayrılır: çocuklukta başlayan tip (DB’ye özgü en az bir belirti 10 yaşından önce başlamıştır) ve ergenlikte başlayan tip (DB’ye özgü hiçbir belirti 10 yaşından önce ortaya çıkmamıştır).2 Araştırmalar, erken başlangıçlı olguların genellikle daha olumsuz bir seyre sahip olduğunu ve daha ciddi sorunlara yol açtığını göstermektedir.4 DB’nin en endişe verici özelliklerinden biri de, bu bireylerde sıklıkla görülen empati eksikliği ve yaptıklarından pişmanlık duymama halidir.6 Başkalarının duygularını anlama, onlara karşı duyarlılık gösterme ve kendi davranışlarının başkaları üzerindeki etkisini kavrama yetenekleri zayıf olabilir. Yaptıkları zararlı eylemlerden dolayı suçluluk veya pişmanlık hissetmeyebilirler, bu da tedavi sürecini oldukça zorlaştırır ve sosyal ilişkilerini derinden etkiler. Bu empati yoksunluğu ve pişmanlık duymama hali, DB’li bireylerle terapötik bir ilişki kurmayı ve davranış değişikliği sağlamayı zorlaştırır. Geleneksel ceza odaklı yaklaşımlar, bu özellikler nedeniyle genellikle etkisiz kalır. Ceza, bu bireyler tarafından sadece dışsal bir baskı olarak algılanabilir ve içsel bir davranış değişikliğine yol açmayabilir. Bunun yerine, empati becerilerini (mümkün olduğu ölçüde) geliştirmeye, sonuç odaklı düşünmeyi öğretmeye, ahlaki muhakemeyi desteklemeye ve sosyal bilişsel becerileri yeniden yapılandırmaya yönelik özel, yapılandırılmış ve uzun soluklu terapötik müdahaleler gereklidir.6
Davranım Bozukluğu’nun gelişiminde üç farklı yol tanımlanmıştır 4:
- Otorite ile Çatışma Yolu: Genellikle 12 yaşından önce inatçılıkla başlar. İkinci seviyede karşıt olma ve karşı gelme davranışları görülür. Üçüncü evrede ise okuldan kaçma, evden kaçma gibi kaçınma davranışları ve gece eve gelmeme gibi durumlar ortaya çıkar.
- Gizli Yol: Genellikle 15 yaşından önce küçük, gizli hareketlerle başlar (sık sık yalan söyleme, mağazalardan hırsızlık yapma gibi). İkinci evrede mülke zarar verme vardır. Üçüncü evrede orta derecede suça yönelik davranışlar (yankesicilik, dolandırıcılık) görülürken, dördüncü evrede ise ciddi suça yönelik davranışlar (gasp, araba çalma vb.) ortaya çıkar.
- Açık Yol: Bu yol zorbalık gibi ufak saldırganlıklarla başlar. İkinci evrede fiziksel kavgalar ve çete kavgaları oluşur. Üçüncü evrede ise ciddi darp, silahlı saldırı, tecavüz gibi ağır şiddet içeren davranışlar ortaya çıkar. Bu farklı gelişimsel yollar, DB’nin farklı başlangıç noktaları ve ilerleyiş biçimleri olabileceğini, dolayısıyla müdahale stratejilerinin de bu farklılıklara göre uyarlanması gerektiğini gösterir. Davranım Bozukluğu belirtileri sadece bireysel bir sorun olmanın ötesinde, toplumsal güvenlik ve adalet sistemi için de ciddi bir zorluk teşkil eder. Bu davranış örnekleri (hırsızlık, saldırganlık, yangın çıkarma), mağdurlar yaratır, toplumda korku ve güvensizlik oluşturur ve adalet sistemi (polis, mahkemeler, rehabilitasyon merkezleri) üzerinde önemli bir yük yaratır.9 Bu durum, DB’nin önlenmesi ve tedavisinin sadece bireysel bir iyilik hali meselesi değil, aynı zamanda bir toplum sağlığı ve güvenliği meselesi olduğunu açıkça ortaya koyar. Erken müdahale programları ve rehabilitasyon çabaları, bu nedenle sadece birey için değil, tüm toplum için büyük önem taşır.
Diğer Yıkıcı Davranış Örüntüleri ve Kişilik Bozukluklarıyla İlişkili Davranışsal Örnekler.
Davranış bozukluğu kavramı, sıklıkla Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu (KOKGB) ve Davranım Bozukluğu (DB) ile anılsa da, aslında çok daha geniş bir yelpazeyi kapsar. Birçok farklı ruhsal sorun, belirgin davranışsal belirtilerle kendini gösterebilir. Bu bölümde, daha az bilinen bazı yıkıcı davranış örüntülerine ve özellikle kişilik bozuklukları, Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB), anksiyete bozuklukları, yeme bozuklukları ve uyku bozuklukları gibi durumlarla ilişkili tipik davranışsal örneklere değinilecektir. Bu çeşitlilik, “sorunlu davranış” görüldüğünde hemen belirli bir tanıya atlamamak gerektiğini, altta yatan temel sorunu anlamak için kapsamlı bir ayırıcı tanının ne kadar kritik olduğunu vurgular.
Yıkıcı Duygudurum Düzenleyememe Bozukluğu (YDDDB), özellikle çocuk ve ergenlerde görülen, temel özelliği kronik, şiddetli ve sürekli bir sinirlilik hali olan bir bozukluktur. Bu sinirlilik haline, sık ve yoğun öfke patlamaları eşlik eder. Bu öfke patlamaları, sözel (bağırma, küfretme) veya davranışsal (eşyalara veya başkalarına zarar verme) olabilir ve genellikle yaşanan duruma orantısızdır. Bu davranışların çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı tepkiler olduğu ve en az 12 ay boyunca, birden fazla ortamda (ev, okul, akranlarla) gözlenmesi gerektiği tanı kriterleri arasındadır [6 (genel yıkıcı davranış bozuklukları kapsamında)]. Örneğin, basit bir isteği reddedildiğinde saatlerce süren, yatıştırılamayan öfke krizleri geçiren bir çocuk YDDDB açısından değerlendirilebilir.
Kişilik bozuklukları, bireyin düşünme, hissetme ve davranma biçimlerinde kalıcı, esnek olmayan ve uyumsuz örüntülerle karakterizedir. Özellikle B Kümesi Kişilik Bozuklukları (Antisosyal, Sınırda, Histriyonik, Narsisistik), belirgin davranışsal sorunlarla yakından ilişkilidir.26
- Antisosyal Kişilik Bozukluğu (ASPD) olan bireyler, başkalarının haklarını ve duygularını hiçe sayan, yasalara ve toplumsal kurallara uymayan davranışlar Sık sık yalan söyler, başkalarını manipüle eder, dürtüsel ve saldırgan olabilirler. Yaptıkları zararlı eylemlerden dolayı genellikle pişmanlık duymazlar.4 Örnekler: Sürekli olarak başkalarını dolandırmak, sık sık kavgalara karışmak, sorumsuzca borçlanmak ve ödememek, işlediği suçlardan dolayı hiçbir suçluluk hissetmemek.
- Sınırda (Borderline) Kişilik Bozukluğu (SKB) olan bireyler, duygusal dengesizlik, kimlik karmaşası, yoğun ve istikrarsız ilişkiler, terk edilme korkusu ve kronik boşluk hissi yaşarlar. Dürtüsel davranışlar (örneğin, aşırı para harcama, riskli cinsel ilişkiler, madde kullanımı, tıkınırcasına yeme), kendine zarar verme eğilimleri ve yoğun öfke nöbetleri sık görülür.26 Örnekler: Küçük bir tartışma sonrası aşırı tepki verip partnerini terk etmekle tehdit etmek, ani ve yoğun duygusal değişimler yaşamak (bir an çok mutlu, bir sonraki an derin bir umutsuzluk içinde olmak), stresli durumlarda bileklerini kesme gibi kendine zarar verici davranışlarda
- Histriyonik Kişilik Bozukluğu olan bireyler, sürekli ilgi ve dikkat çekme çabası içindedirler. Aşırı duygusal, dramatik ve abartılı davranışlar Dış görünüşleriyle aşırı ilgilenir ve cinsel açıdan kışkırtıcı veya baştan çıkarıcı olabilirler.26 Örnekler: Her ortamda ilgi odağı olmak için yüksek sesle konuşmak veya dikkat çekici giyinmek, olayları olduğundan çok daha dramatik bir şekilde anlatmak, ilişkilerini gerçekte olduğundan daha yakın ve samimi algılamak.
- Narsisistik Kişilik Bozukluğu olan bireylerde abartılı bir üstünlük, haklılık ve kendini beğenmişlik duygusu vardır. Başkalarından sürekli hayranlık ve özel muamele beklerler. Empati yetenekleri zayıftır ve başkalarını kendi çıkarları için kullanma eğilimindedirler. Eleştiriye karşı aşırı duyarlıdırlar ve genellikle öfke veya aşağılama ile tepki verirler.26 Örnekler: Kendi başarılarını sürekli abartarak anlatmak, başkalarının fikirlerini ve duygularını önemsememek, en ufak bir eleştiride bile aşırı savunmacı ve saldırgan bir tutum sergilemek, özel muamele görmediğinde öfkelenmek. Bu kişilik bozuklukları gibi bazı durumların “katı ve esnek olmayan” düşünce ve davranış kalıpları içermesi ve bu bireylerin genellikle “bir sorun yaşadıklarının farkında olmamaları” 26, tedavi motivasyonunu ve sürecini önemli ölçüde etkileyebilir. Birey, kendi davranışlarını sorunlu olarak görmediği için (ego-sintonik durum), tedaviye başvurma veya tedavi sürecine aktif katılım gösterme olasılığı düşüktür. Bu durum, terapistin bu dirençle başa çıkmak için motivasyonel görüşme teknikleri 29 gibi özel stratejiler geliştirmesini ve bazen aile üyelerini de (eş, ebeveynler) tedavi sürecine dahil ederek değişim için bir kaldıraç görevi görmelerini gerektirebilir.6
Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB), istenmeyen, tekrarlayıcı ve sıkıntı verici düşünceler, dürtüler veya imgeler (obsesyonlar) ile bu obsesyonların yarattığı kaygıyı azaltmak veya ortadan kaldırmak amacıyla yapılan tekrarlayıcı davranışlar veya zihinsel eylemler (kompulsiyonlar) ile karakterizedir.6 Bu kompulsif davranışlar, bireyin günlük yaşamını ciddi şekilde etkileyebilir ve önemli ölçüde zaman kaybına neden olabilir. Örnekler: Ahmet Bey’in mikrop kapma korkusu nedeniyle çocuklarını ve eşini uzaktan sevmesi, sürekli ellerini yıkaması.32 Bir başka örnekte, bir kişinin ütüyü prizden çekip çekmediği veya kapıyı kilitleyip kilitlemediği konusunda sürekli endişelenmesi ve bu nedenle defalarca eve geri dönüp kontrol etmesi.32 Kerim Bey’in odasındaki kitapların belirli bir renk skalasına ve alfabetik sıraya göre dizili olması ve bu düzenin en ufak bir şekilde bozulmasına tahammül edememesi de bir OKB örneğidir.32 Gizem Hanım’ın banyoda belirli ritüelleri tekrarlaması ve bu nedenle her yere geç kalması da kompulsif davranışlara bir örnektir.32 OKB örnekleri, davranışların her zaman dışa dönük ve yıkıcı olmak zorunda olmadığını, bazen içsel sıkıntıların bir sonucu olarak ortaya çıkan tekrarlayıcı ve işlev bozucu eylemler şeklinde de görülebileceğini gösterir.
Anksiyete bozuklukları (örneğin, panik bozukluk, sosyal anksiyete bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu) da belirgin davranışsal sonuçlara yol açabilir. Örneğin, panik atak geçirme korkusu nedeniyle kalabalık yerlerden veya toplu taşıma araçlarından kaçınma, sosyal ortamlarda eleştirilme veya yargılanma korkusu nedeniyle sosyal izolasyon veya konuşmaktan çekinme gibi davranışsal kaçınmalar görülebilir.6
Yeme bozuklukları da önemli davranışsal örüntüler içerir. Anoreksiya nervoza olan bireyler, aşırı kilo kaybı amacıyla yiyecek alımını ciddi şekilde kısıtlar, aşırı egzersiz yapabilir veya laksatif/diüretik kullanabilirler. Bulimiya nervoza olan bireyler ise tekrarlayan tıkınırcasına yeme atakları yaşar ve ardından bu fazla kalorilerden kurtulmak için kendi kendini kusturma, aşırı egzersiz yapma veya laksatif kullanma gibi uygunsuz telafi edici davranışlarda bulunurlar.1
Son olarak, bazı uyku bozuklukları da davranışsal yansımalara sahip olabilir. Davranışsal uyku bozuklukları arasında gece korkuları, uykuda sık uyanma veya uykuya dalmada güçlük gibi durumlar sayılabilir.1 REM uykusu davranış bozukluğu ise, bireyin REM uykusu sırasında rüyalarını canlı bir şekilde yaşaması ve buna bağlı olarak konuşma, bağırma, gülme, etrafa yumruk veya tekme atma, yataktan kalkıp dolaşma gibi davranışlar sergilemesiyle karakterizedir.10
Bu çeşitli bozukluklar ve ilişkili davranışsal örnekler, “davranış bozukluğu” teriminin ne kadar geniş bir alanı kapsadığını ve gözlemlenen sorunlu bir davranışın altında birçok farklı nedenin yatabileceğini göstermektedir. Bu nedenle, doğru tanı ve etkili bir müdahale için her zaman kapsamlı bir değerlendirme ve uzman görüşü gereklidir.
Çocukluk ve Ergenlik Dönemine Özgü Davranış Bozukluğu Örnekleri: Gelişimsel Perspektif.
Çocukluk ve ergenlik dönemleri, bireyin fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal açıdan hızlı değişimler yaşadığı, kimliğin şekillendiği ve gelecekteki yaşam için temel becerilerin kazanıldığı kritik evrelerdir. Bu dönemlerde bazı davranışsal zorlukların görülmesi normal kabul edilebilirken, bazı davranış örüntüleri ise altta yatan bir davranış bozukluğuna işaret edebilir. Bu davranışların sıklığı, şiddeti, süresi ve bireyin yaşına uygun olup olmadığı, normal gelişimsel tepkiler ile bozukluk arasındaki ayrımı yapmada önemli kriterlerdir. Çocukluk ve ergenlik dönemindeki davranış bozukluğu örnekleri, genellikle çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarının (güven, sevgi, kabul, yetkinlik gibi) yeterince karşılanmadığına veya çocuğun bu ihtiyaçları sağlıklı yollarla ifade etme ve karşılaştığı zorluklarla başa çıkma becerisinin henüz tam olarak gelişmediğine işaret edebilir. Bu bağlamda, sergilenen sorunlu davranışlar, çoğu zaman altta yatan bir sıkıntının, bir “yardım çığlığının” veya karşılanmamış bir ihtiyacın belirtisi olarak yorumlanabilir.
Erken yaşta görülebilen belirtiler (okul öncesi ve erken okul çağı), davranış bozukluklarının kronikleşmeden önce fark edilip müdahale edilmesi açısından büyük önem taşır. Bu dönemde sık sık ve şiddetli öfke nöbetleri geçirme, ebeveynler veya öğretmenler gibi otorite figürlerine karşı belirgin bir karşı gelme ve direnç gösterme, akranlarına veya hayvanlara yönelik saldırgan davranışlar (vurma, ısırma, itme), eşyalara kasten zarar verme (oyuncakları kırma, duvarları çizme), sürekli ve amaçlı yalan söyleme, başkalarına ait eşyaları izinsiz alma (hırsızlık), okuldan veya kreşten kaçma eğilimi, sosyal ortamlardan çekilme, içe kapanıklık ve arkadaş edinememe gibi belirtiler gözlemlenebilir.3 Örneğin, 4 yaşındaki bir çocuğun istediği bir şey yapılmadığında kendini yerlere atıp dakikalarca ağlaması, oyuncaklarını paylaşmayı reddedip arkadaşına vurması veya öğretmenin basit bir yönergesine bile “hayır yapmayacağım” diye tepki vermesi, üzerinde durulması gereken davranış örnekleridir. Bu erken belirtilerin ciddiye alınması ve profesyonel yardım aranması, çocuğun gelecekteki gelişimini olumlu yönde etkileyebilir.
Okul çağı çocuklarında görülen tipik davranış örnekleri ise genellikle hem akademik hem de sosyal alanlarda daha belirgin hale gelir. Agresif davranışlar bu dönemde sıkça rastlanan bir sorundur; çocuklar sık sık kavga çıkarabilir, tartışma başlatabilir, arkadaşlarını veya diğer çocukları kasıtlı olarak yaralayabilir (itme, çelme takma, vurma) veya hayvanlara/eşyalara zarar verebilirler.3 Örneğin, teneffüste sebepsiz yere bir arkadaşını itebilir, oyunda kaybettiğinde aşırı hırçınlaşarak diğerlerine saldırabilir. Antisosyal davranışlar da bu yaş grubunda görülebilir; yalan söyleme, hile yapma (sınavda kopya çekme), başkalarına ait eşyaları izinsiz alma (hırsızlık), okul veya ev kurallarına kasten karşı gelme ve otoriteyi reddetme bu kategoriye girer.3 Duygusal ve sosyal problemler de yaygındır; öfke nöbetleri, aşırı sinirlilik, empati eksikliği (başkalarının duygularını anlayamama veya umursamama), acımasız davranışlar, sosyal izolasyon veya içe kapanıklık, arkadaşlık kurmada ve sürdürmede zorluklar bu sorunlara örnek olarak verilebilir.3 Örneğin, bir arkadaşı üzüldüğünde onunla alay edebilir veya grup oyunlarına katılmak istemeyebilir. Okul performansında düşüş de davranış bozukluklarının önemli bir göstergesi olabilir; dikkat ve konsantrasyon eksikliği, düşük motivasyon, ödevleri yapmama veya eksik yapma, derse aktif katılmama veya sınıf içinde sürekli sorun çıkarma (konuşma, yerinde duramama, dersi sabote etme) gibi problemler yaşanabilir.1
Ergenlik döneminde davranışsal sorunların evrimi ve yeni örnekler daha karmaşık ve ciddi bir hal alabilir. Bu dönemde kimlik arayışı, bağımsızlık isteği, hormonal değişimler ve akran grubunun artan etkisi, var olan davranış sorunlarını şiddetlendirebilir veya yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Risk alma davranışlarında belirgin bir artış gözlenebilir; tehlikeli araç kullanma, korunmasız cinsel ilişki, sık sık kavgalara karışma gibi davranışlar bu döneme özgü riskler arasındadır. Madde (alkol, sigara, uyuşturucu) kullanımı veya denemeleri, çeteleşme eğilimleri, siber zorbalık, cinsel saldırganlık gibi daha ciddi davranış bozukluğu örnekleri de ergenlikte ortaya çıkabilir.4 Evden kaçma, okuldan sürekli kaçma (töskürme) gibi davranışların sıklığı ve süresi artabilir.2 Bu dönemdeki davranışlar, ergenin gelecekteki yaşamını ve yasal durumunu ciddi şekilde etkileyebilir. Erken başlangıçlı davranış bozukluklarının (özellikle DB) 2 daha olumsuz bir prognoza sahip olması ve yetişkinlikte antisosyal kişilik bozukluğuna dönüşme riskinin daha yüksek olması, erken tanı ve müdahalenin sadece çocuğun o anki yaşam kalitesini değil, tüm geleceğini etkileyebilecek kritik bir öneme sahip olduğunu gösterir. “Büyüyünce geçer” beklentisi, özellikle bu tür ciddi davranış örnekleri gösteren vakalarda tehlikeli ve yanıltıcı bir yaklaşımdır.
Cinsiyete göre farklılık gösteren davranış örnekleri de dikkate alınmalıdır. Araştırmalar, erkek çocuklarda davranış bozukluklarının genellikle daha dışa dönük ve fiziksel saldırganlık içeren davranışlarla (kavga çıkarma, zorbalık, hırsızlık, mala zarar verme) kendini gösterdiğini ortaya koymaktadır.6 Kız çocuklarında ise davranış bozuklukları daha dolaylı, içselleştirilmiş veya ilişkisel saldırganlık şeklinde ortaya çıkabilir; yalan söyleme, dedikodu yapma, sosyal dışlama, evden kaçma, kuralları gizlice ihlal etme, pasif agresyon (somurtkanlık, işbirliği yapmama) ve sözel saldırganlık gibi davranışlar kızlarda daha sık gözlenebilir.4 Bu cinsiyete özgü farklılıkların bilinmesi, özellikle kız çocuklarında davranış bozukluklarının gözden kaçırılmasını veya yanlış yorumlanmasını önleyebilir.
Vaka örneklerinden kesitler, bu davranışların gerçek yaşamdaki yansımalarını daha somut hale getirebilir. Örneğin, 37‘de bahsedilen, 2.5 yaşından sonra “parçalayacak boyutta kazaklarını ısırmaya başlayan”, “sinirli ve inatçı bir yapıya sahip” olan B. isimli çocuğun durumu veya “yatarak arabanın tekerlekleriyle oynayan”, “birinin sürekli şarkı söylemesini isteyip sallanan” ve göz kontağı kurmayan çocuğun davranışları, erken çocukluk dönemindeki atipik davranışlara örnek teşkil eder. 5‘da sunulan 12 yaşındaki DB tanılı kız çocuğunun yetiştirme yurdunda ve okulda sergilediği saldırganlık, eşyalara zarar verme, yalan söyleme, inatçılık, düşük akademik performans ve küfür gibi davranışlar ise okul çağı ve ergenlik öncesi dönemdeki ciddi davranış bozukluğu örneklerindendir. Bu tür anonimleştirilmiş vaka kesitleri, teorik bilgilerin pratikte nasıl karşılık bulduğunu göstererek konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur.
Yetişkinlikte Davranışsal Sorunlar: Süreğenleşen Örüntüler ve Örnekler.
Çocukluk veya ergenlik döneminde başlayan ve uygun şekilde tedavi edilmeyen davranış bozuklukları, bireyin yaşamı boyunca devam edebilen ve yetişkinlikte de ciddi sorunlara yol açabilen süreğenleşmiş örüntülere dönüşebilir. Bu durum, davranış bozukluklarının sadece bir çocukluk veya ergenlik çağı sorunu olmadığını, yaşam boyu sürebilen ve bireyin işlevselliğini her alanda olumsuz etkileyebilen derin köklü zorluklar olabileceğini göstermektedir.3 Yetişkinlikteki davranışsal sorunlar, genellikle bireyin çocukluk ve ergenlik dönemindeki çözülmemiş çatışmalarının, travmalarının veya karşılanmamış temel duygusal ihtiyaçlarının bir yansıması olarak da görülebilir. Bu bağlamda, “yetişkinin içindeki çocuk” kavramı önem kazanır; geçmiş yaşantılar, öğrenilmiş başa çıkma mekanizmaları ve ilişkisel örüntüler, bireyin şimdiki davranışlarını ve dünyaya bakış açısını derinden etkileyebilir. Dolayısıyla, yetişkinlerdeki davranışsal sorunların tedavisinde, sadece mevcut semptomlara odaklanmak yerine, bu davranışların kökeninde yatan nedenleri anlamak ve ele almak, daha kalıcı ve anlamlı bir değişim için kritik öneme sahiptir.
Çocukluk çağı davranış bozukluklarının yetişkinliğe taşınmasının en bilinen örneklerinden biri, tedavi edilmemiş Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun (DEHB) yetişkinlikte de devam etmesidir. Yetişkin DEHB’si olan bireyler, iş hayatında dikkatlerini toplamakta, görevleri zamanında bitirmekte, organizasyon ve planlama yapmakta zorlanabilirler.3 Bu durum sık iş değişikliklerine, kariyer hedeflerine ulaşamamaya ve potansiyelinin altında performans göstermeye yol açabilir. Sosyal ilişkilerde ise unutkanlık, sözlerini tutamama, dinleme güçlüğü ve dürtüsel tepkiler nedeniyle sorunlar yaşayabilirler. Benzer şekilde, çocuklukta Davranım Bozukluğu (DB) tanısı almış ve yeterli müdahale görmemiş bireylerin, yetişkinlikte Antisosyal Kişilik Bozukluğu (ASPD) geliştirme riski oldukça yüksektir.4 ASPD, yasal sorunlara, istikrarsız ilişkilere, sorumsuz davranışlara ve empati yoksunluğuna yol açan ciddi bir durumdur.
Yetişkinlere özgü davranış bozukluğu örnekleri geniş bir yelpazede kendini gösterebilir. Agresif veya şiddet içeren davranışlar bunlar arasındadır; birey tartışmacı veya kavgacı bir tutum sergileyebilir, sık sık fiziksel veya sözlü saldırganlık gösterebilir, öfke kontrolünde zorlanabilir ve yıkıcı veya hasar verici davranışlarda bulunabilir.3 Örneğin, trafikte en ufak bir anlaşmazlıkta diğer sürücülerle kavga etmek, iş yerinde astlarına veya üstlerine karşı sürekli agresif ve aşağılayıcı bir dil kullanmak bu tür davranışlara örnek olabilir. Sosyal ilişkilerde zorluklar da yaygındır; birey sosyal ortamlardan izole olabilir, anlamlı ve kalıcı ilişkiler kurmakta veya sürdürmekte zorlanabilir, empati eksikliği nedeniyle başkalarının duygularını anlamakta güçlük çekebilir ve sürekli çatışmalar yaşayabilir.3 Örneğin, yakın arkadaşlıklar kuramama, romantik ilişkilerde sürekli sorunlar yaşama veya evlilikte geçimsizlik bu kategoriye girer. Uygunsuz davranışlar veya eylemler de yetişkinlikteki davranışsal sorunların bir parçası olabilir; birey toplum normlarına ve kurallarına uymayan davranışlar sergileyebilir, yasal sınırları ihlal etme eğiliminde olabilir, kontrolsüz alkol veya madde kullanımı gibi riskli davranışlarda bulunabilir.3 Örneğin, sık sık işe geç kalmak veya mazeretsiz olarak işe gitmemek, borçlarını ödememek, kumar bağımlılığı, riskli cinsel davranışlarda bulunmak bu tür örneklere dahildir. Sorumluluk almama da önemli bir belirtidir; birey başladığı görevleri tamamlamakta süreklilik gösteremeyebilir, günlük yaşamın veya iş hayatının getirdiği yükümlülüklerden kaçınma eğiliminde olabilir ve kendi hataları veya eksiklikleri için sürekli başkalarını suçlayabilir.3 Örneğin, ev işlerinde hiçbir sorumluluk almamak, mali konularda sorumsuzca davranarak aileyi zor durumda bırakmak bu tür davranışlara örnek teşkil eder.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu (ASPD) ve daha dar bir kavram olan psikopati, Davranım Bozukluğu’nun yetişkinlikteki en ciddi ve toplumsal açıdan en sorunlu yansımalarından bazılarıdır. ASPD’li bireyler, başkalarının haklarına karşı sürekli bir saygısızlık ve taciz örüntüsü sergilerler. Aldatıcılık, dürtüsellik, sinirlilik ve saldırganlık, sürekli sorumsuzluk ve en önemlisi yaptıklarından pişmanlık duymama veya suçluluk hissetmeme bu bozukluğun temel özellikleridir.4 Psikopati ise, ASPD’nin bazı özelliklerini içermekle birlikte, daha çok kişilerarası ve duygusal alandaki sorunlarla (yüzeysel cazibe, manipülatiflik, patolojik yalan söyleme, empati ve vicdan yoksunluğu) ve diğer insanlar üzerinde hakimiyet kurma isteğiyle karakterizedir.4 Bu durumların tedavisi oldukça zordur ve genellikle uzun soluklu, yapılandırılmış müdahaleler gerektirir.4
Yetişkinlikteki davranışsal sorunların önemli bir kısmı da madde kullanım bozuklukları ile yakından ilişkilidir. Çocukluk veya ergenlik döneminde başlayan davranış sorunları, bireyi ilerleyen yaşlarda alkol veya uyuşturucu madde kullanımına daha yatkın hale getirebilir. Madde kullanımı, var olan davranışsal sorunları (dürtüsellik, saldırganlık, karar verme güçlüğü) daha da kötüleştirebilir, beyin fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir ve yeni davranış bozukluklarına zemin hazırlayabilir.6 Madde bağımlılığı, bireyin yaşamını tümüyle altüst eden, hem kendisine hem de çevresine büyük zararlar veren ciddi bir sorundur.
Yetişkinlikteki davranış bozuklukları, bireyin sadece kişisel yaşamını değil, aynı zamanda mesleki kariyerini, ebeveynlik becerilerini ve topluma entegrasyonunu da ciddi şekilde sekteye uğratabilir. Bu durum, nesiller arası bir sorun aktarımına da zemin hazırlayabilir; örneğin, davranış bozukluğu olan ve tedavi görmemiş bir ebeveynin, kendi yaşadığı zorluklar (tutarsızlık, ihmal, öfke kontrolsüzlüğü) nedeniyle çocuğunda da benzer sorunların görülme riskini artırması mümkündür.6 Bu, davranış bozukluklarının bireysel bir sorun olmanın ötesinde, aile ve toplum sağlığı açısından da önemli ve önleyici/tedavi edici müdahalelerin ne kadar geniş kapsamlı olması gerektiğini gösteren bir durumdur. Bu olumsuz döngüyü kırmak, hem bireyin hem de gelecek nesillerin ruh sağlığını korumak için kritik bir adımdır.
Davranış Bozukluklarının Tanılanması: Kapsamlı Bir Değerlendirme Süreci.
Davranış bozukluklarının doğru bir şekilde tanılanması, etkili bir tedavi ve müdahale planının oluşturulabilmesi için atılacak ilk ve en önemli adımdır. Tanılama süreci, sadece bireye bir “etiket” yapıştırmak anlamına gelmez; aksine, bireyin ve ailesinin yaşadığı zorlukları derinlemesine anlamak, güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek, altta yatan olası nedenleri ortaya çıkarmak ve en uygun destek ve tedavi yol haritasını çizmek amacını taşır. Bu süreç, bireyi ve aileyi güçlendirir, belirsizliği azaltır ve umut verir. Davranış bozukluğu tanısı, aceleyle veya yetersiz bilgiyle konulabilecek bir tanı değildir; multidisipliner bir yaklaşım, detaylı bir klinik değerlendirme, çeşitli bilgi kaynaklarından veri toplama ve uzmanlık gerektiren titiz bir çalışma gerektirir.1 Bu bölümde, davranış bozukluklarının tanılanmasında kullanılan temel yöntemler, klinik değerlendirmenin, gözlemin ve aile görüşmelerinin rolü ile Türkiye’de kullanılan bazı tanı ve değerlendirme ölçekleri ele alınacaktır.
Klinik Değerlendirme, Gözlem ve Aile Görüşmelerinin Rolü.
Davranış bozukluğu şüphesiyle bir uzmana başvurulduğunda, tanı sürecinin temelini kapsamlı bir klinik değerlendirme oluşturur. Bu değerlendirme, genellikle bir çocuk ve ergen psikiyatristi veya klinik psikolog tarafından yürütülür ve birden fazla bileşeni içerir. Davranış bozukluğu tanısının aceleyle konulamayacağı, çünkü bu tanının bireyin ve ailesinin yaşam kalitesini derinden etkileyebilecek önemli sonuçları olduğu unutulmamalıdır.1 Teşhis sürecinin ciddiyeti ve uzmanlık gerektirdiği vurgulanarak, bireylerin veya ailelerin kendi kendilerine ya da internetten edindikleri bilgilerle başkalarına tanı koymaktan kesinlikle kaçınmaları gerektiği mesajı verilmelidir.
Klinik görüşme, tanılama sürecinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Ruh sağlığı uzmanı, davranış sorunları yaşayan bireyle (yaşına ve gelişim düzeyine uygun şekilde) ve/veya ebeveynleriyle ayrıntılı görüşmeler yapar.7 Bu görüşmelerde, sorunlu olarak algılanan davranışların ne zaman başladığı, hangi durum ve ortamlarda daha sık veya daha az ortaya çıktığı, davranışların sıklığı, şiddeti ve süresi, bu davranışların bireyin ve ailenin günlük yaşamı (okul, iş, sosyal ilişkiler, ev içi huzur) üzerindeki etkileri detaylı bir şekilde sorgulanır. Ayrıca, bireyin gelişim öyküsü (doğum öncesi, doğum ve sonrası önemli olaylar, gelişim basamakları), tıbbi geçmişi, aile yapısı, aile içi ilişkiler, ebeveyn tutumları, okul yaşantıları, arkadaş ilişkileri ve eşlik eden başka fiziksel veya ruhsal sorunların olup olmadığı gibi geniş bir yelpazede bilgi toplanır. Klinik görüşme, bireyin öznel deneyimlerini, duygusal durumunu, düşünce yapısını ve aile dinamiklerini anlamak için temel bir araçtır.
Davranış gözlemi, uzmanların davranış örüntüleri hakkında doğrudan ve objektif bilgi edinmelerini sağlar. Uzmanlar, çocuğu veya ergeni doğal ortamlarında (örneğin, ev ziyareti veya okul gözlemi yaparak) ya da yapılandırılmış klinik ortamlarda (örneğin, oyun seansları, belirli görevler sırasında) gözlemleyebilirler.7 Bu gözlemler, rapor edilen davranışların doğrulanmasına, davranışın tetikleyicilerinin ve sonuçlarının anlaşılmasına ve bireyin etkileşim tarzının değerlendirilmesine yardımcı olur. Ayrıca, öğretmenlerden, rehber öğretmenlerden, bakıcılardan veya bireyin yaşamındaki diğer önemli kişilerden alınan gözlem bilgileri ve raporlar da tanı sürecine değerli katkılar sunar.
Aile görüşmeleri ve aile öyküsünün alınması, özellikle çocuk ve ergenlerdeki davranış bozukluklarının tanılanmasında kritik bir öneme sahiptir. Aile üyeleriyle (genellikle anne-baba, bazen kardeşler veya diğer yakınlar) yapılan görüşmeler, çocuğun gelişim öyküsü hakkında detaylı bilgi edinilmesini, aile içi ilişkilerin ve iletişim örüntülerinin anlaşılmasını, ebeveynlik tutumlarının ve disiplin yöntemlerinin değerlendirilmesini, ailede başka ruhsal veya davranışsal sorunların olup olmadığının (genetik yatkınlık açısından) öğrenilmesini sağlar.7 Ailenin davranış sorunlarına bakış açısı, bu sorunlarla nasıl başa çıktıkları, beklentileri ve motivasyonları da değerlendirilir. Aile, çocuğun gelişiminde ve davranışlarının şekillenmesinde merkezi bir role sahip olduğu için, aileden alınan bilgiler tanılama süreci için vazgeçilmezdir.
Ayırıcı tanı, tanılama sürecinin en önemli aşamalarından biridir. Gözlemlenen davranışların, altta yatan başka bir tıbbi durumdan (örneğin, tiroid sorunları, epilepsi, beyin tümörü), nörogelişimsel bir bozukluktan (örneğin, Otizm Spektrum Bozukluğu, zihinsel yetersizlik), öğrenme güçlüğünden veya başka bir ruhsal bozukluktan (örneğin, depresyon, anksiyete bozuklukları, bipolar bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu) kaynaklanıp kaynaklanmadığının dikkatlice ayırt edilmesi gerekir.7 Örneğin, dikkat sorunları sadece DEHB’ye özgü değildir; depresyonda veya yoğun kaygı durumlarında da görülebilir. Saldırgan davranışlar, bazen altta yatan bir psikotik bozukluğun belirtisi olabilir. Bu nedenle, uzmanlar tüm olasılıkları göz önünde bulundurarak kapsamlı bir değerlendirme yaparlar. Ayrıca, davranış bozukluklarının sıklıkla DEHB, öğrenme güçlükleri, kaygı bozuklukları, depresyon gibi diğer durumlarla birlikte (eş tanı/komorbidite) görülebildiği de unutulmamalıdır.1 Eş tanılı durumların varlığı, tedavi planını ve prognozu etkileyebilir. Tanılama sürecinde kullanılan çoklu bilgi kaynakları (birey, ebeveyn, öğretmen) ve çoklu yöntemler (klinik görüşme, gözlem, standartize ölçekler), davranış bozukluğunun daha kapsamlı ve doğru bir şekilde anlaşılması için kritik öneme sahiptir. Bu yaklaşım, olası yanlılıkları en aza indirir ve davranışın farklı bağlamlarda nasıl ortaya çıktığını görmeyi sağlar, böylece daha güvenilir bir tanıya ulaşılmasına yardımcı olur.
Türkiye’de Kullanılan Tanı ve Değerlendirme Ölçekleri: Bilimsel Araçlar.
Davranış bozukluklarının tanılanması sürecinde, klinik görüşme ve gözlemin yanı sıra, psikometrik testler ve standartize edilmiş değerlendirme ölçekleri de önemli bir rol oynar. Bu araçlar, gözlemlenen davranışların ve belirtilerin şiddetini daha objektif bir şekilde ölçmeye, belirli bir bozukluğun tanı kriterlerinin karşılanıp karşılanmadığını değerlendirmeye, tedavi sürecindeki değişimleri izlemeye ve araştırmalarda standart veri toplamaya yardımcı olur. Türkiye’de de ruh sağlığı profesyonelleri tarafından, uluslararası kabul görmüş ve birçoğu Türkçe’ye uyarlanarak geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları yapılmış çeşitli ölçekler kullanılmaktadır. Bu ölçeklerin kullanımı, tanısal doğruluğu artırır ve tedavi planlamasına bilimsel bir zemin sunar. Ancak unutulmamalıdır ki, bu ölçekler tek başına tanı koymak için yeterli değildir; her zaman kapsamlı bir klinik değerlendirmenin bir parçası olarak, uzman bir klinisyenin yorumuyla birlikte kullanılmalıdır.
Genel davranış değerlendirme ölçekleri, çocuk ve ergenlerde geniş bir yelpazedeki davranışsal ve duygusal sorunları taramak ve değerlendirmek amacıyla kullanılır. Bu ölçekler genellikle ebeveynler, öğretmenler ve bazen de çocuğun kendisi tarafından doldurulur. Türkiye’de kullanılan örnekler arasında Çocukların Davranışlarını Değerlendirme Ölçeği 13 ve 4-18 Yaş Çocuk ve Gençler için Davranış Değerlendirme Ölçeği (ASEBA formları – örneğin CBCL, TRF, YSR) 13 sayılabilir. Bu tür ölçekler, dikkat sorunları, saldırganlık, kaygı, depresyon, sosyal problemler gibi farklı alanlardaki belirtilerin varlığını ve şiddetini değerlendirmeye olanak tanır. Gözden Geçirilmiş Davranış Problemleri Kontrol Listesi (Revised Behavior Problem Checklist – RBPC) de Türkçe’ye uyarlanmış ve Davranım Bozukluğu, Toplumsallaşmış Saldırganlık, Dikkat Problemleri gibi alt boyutları içeren bir ölçektir.36 Bu genel tarama araçları, belirli bir sorun alanına daha derinlemesine odaklanılması gerekip gerekmediği konusunda klinisyene önemli ipuçları sunar.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’na (DEHB) özgü ölçekler, DEHB’nin temel belirtileri olan dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüselliği daha spesifik olarak değerlendirmek için tasarlanmıştır. Conners Derecelendirme Ölçekleri (Conners Rating Scales), hem ebeveyn (Conners Parent Rating Scale – CPRS) hem de öğretmen (Conners Teacher Rating Scale – CTRS) formlarıyla DEHB tanısında yaygın olarak kullanılır ve Türkçe geçerlilik-güvenilirlik çalışmaları mevcuttur.24 Bu ölçekler, DEHB belirtilerinin yanı sıra eşlik eden davranış sorunları hakkında da bilgi sağlar. Yetişkinlerde DEHB değerlendirmesi için ise Dr. Atilla Turgay tarafından geliştirilen ve Türkçe’ye uyarlanan Erişkin DEHB Ölçeği (Adult ADHD Self-Report Scale – ASRS’nin bir uyarlaması veya benzeri bir ölçek olabilir) gibi araçlar kullanılmaktadır.15 Ayrıca, DSM tanı kriterlerine dayalı olarak geliştirilmiş Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Ölçeği (Anne-Baba Formu) gibi kontrol listeleri de klinisyenler tarafından kullanılabilmektedir.19
Makale için yararlanılan kaynaklar:
- Çocuklarda Davranış Bozukluğu Belirtileri ve Tedavisi – Hisar … https://hisarhospital.com/cocuklarda-davranis-bozuklugu-belirtileri-ve-tedavisi/
- DAVRANIŞ BOZUKLUĞU NEDİR? TANI VE TEDAVİSİ http://www.fuatkircelli.com/davranis-bozuklugu/
- Davranış Bozukluğu Nedir? Türleri ve Belirtileri İçin Rehber – Sone Psikoloji https://www.sonepsikoloji.com/davranis-bozuklugu/
- Davranış Bozuklukları – Psikomer https://www.psikomer.com/davranis-bozukluklari
- org.tr https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2017131
- Davranış Bozuklukları Nedir ? | A Life Sağlık Grubu https://www.alifesaglikgrubu.com.tr/makale/davranis-bozukluklari-nedir/2560
- Davranış Bozukluğu Nedir ve Belirtileri Nelerdir? – Aslıhan Bereketoğlu https://aslihanbereketoglu.com/davranis-bozuklugu-nedir-ve-belirtileri-nelerdir/
- DEHB (ADHD) Nedir? DEHB Belirtileri Nelerdir? – Memorial https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hiperaktivite-dehb
- YIKICI DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI | Mentalica | Danışmanlık Eğitim ve Araştırma Merkezi https://mentalica.com.tr/yikici-davranis-bozukluklari/
- Davranış Bozukluğu Nedir? Davranış Bozukluğu Tanı ve Tedavisi – Medical Park https://www.medicalpark.com.tr/davranis-bozuklugu-nedir-davranis-bozuklugu-tani-ve-tedavisi/hg-4227
- org.tr https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2246551
- Nörogelişimsel Bozukluklar (OSB ve DEHB) DSM-5, ICD-10 ve ICD-11 – Bilimsi https://bilimsi.net/oku/norogelisimsel-bozukluklar-osb-ve-dehb-dsm-5-icd-10-ve-icd-11/727
- Erken Çocukluk Döneminde Duygusal Davranışsal Bozukluklar: Özel Eğitim Bağlamında Tanım, Sorunlar ve – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3337884
- çocuklarda görülen davranış bozklukları ile ilgili ailelerin – Hacettepe University – Journal of Education http://www.efdergi.hacettepe.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/629-published.pdf
- ERİŞKİN DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE ÖLÇEĞİNİN (ADULT ADD/ADHD DSM IV – DergiPark https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1926
- DEHB Tedavisi – Prof. Dr. Eyüp Sabri ERCAN https://www.eyupsabriercan.com/tr/icerik/54/dehb-tedavisi
- Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu – Prof. Dr. Eyüp Sabri ERCAN https://www.eyupsabriercan.com/tr/icerik/8/dikkat-eksikligi-hiperaktivite-bozuklugu
- Çocuğumda Dikkat Eksikliği Olduğunu Nasıl Anlarım? – Neurosound https://neurosound.com.tr/cocugumda-dikkat-eksikligi-oldugunu-nasil-anlarim/
- DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU ÖLÇEĞİ (ANNE – BABA FORMU) https://www.eyupsabriercan.com/tr/form/dikkat-eksikligi-hiperaktivite-bozuklugu-olcegi-anne-baba-formu
- DEHB’ye Uygun Oda Düzenlemede Ailelere Öneriler – Dr. Sefa Coşğun https://sefacosgun.com.tr/dikkat-eksikligi-ve-hiperaktivite-bozuklugu-dehb-cocugun-odasi/
- KARŞIT OLMA – KARŞI GELME BOZUKLUĞU – Pozitif Hayat Merkezi https://www.pozitifhayatmerkezi.com/78/1/karsit-olma-karsi-gelme-bozuklugu.html
- KARŞIT OLMA KARŞI GELME BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLARIN RUHSAL İŞLEYİŞLERİNİN PROJEKTİF TESTLERLE DEĞERLENDİRİLMESİ – İstanbul Üniversitesi https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/47320.pdf
- Karşı Gelme ve Davranım Bozukluğu – Doç. Dr. Ayşe Kılınçaslan https://aysekilincaslan.com/karsi-gelme-ve-davranim-bozuklugu/
- Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu Eşlik Eden Veya Etmeyen Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu – Tıp Fakültesi https://tip.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2017/05/149-155.pdf
- Davranış Bozuklukları – Ankara Psikiyatrist https://bilgemervekalayci.com/davranis-bozukluklari/
- Kişilik Bozuklukları Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri | Acıbadem https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/kisilik-bozukluklari/
- Üç Olgu Nedeniyle Ergenlik Döneminde Bipolar Bozukluk – JournalAgent https://jag.journalagent.com/z4/download_fulltext.asp?pdir=vtd&plng=tur&un=VTD-33733
- Davranış Bozukluklarının Nedenleri Nelerdir? Davranış Bozuklukları Nasıl Tedavi Edilir? – Noema Aile Güncel Yazılar https://www.noemaaile.com/b/davranis-bozukluklarinin-nedenleri-nelerdir-davranis-bozukluklari-nasil-tedavi-edilir
- A’dan Z’ye Bilişsel Davranışçı Terapi Rehberi – Heltia Blog https://www.getheltia.com/blog/bilissel-davranisci-terapi-rehberi
- Aile terapisi nedir? Aile psikoterapisi nasıl uygulanır? – Tuba Aydın https://tuba-aydin.com/aile-terapisi/
- Çocuk ve Ergenlerde Aile Terapisi ve Güncel Yaklaşımlar | Dr. Nuşin BİLGİN http://www.nusinbilgin.com.tr/cocuk-ve-ergenlerde-aile-terapisi-ve-guncel-yaklasimlar/
- Farklı Vaka Örnekleriyle Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) – Jetklinik.com https://jetklinik.com/blog/vaka-ornekleriyle-obsesif-kompulsif-bozukluk-okb
- Eğitim Sunusu https://avys.omu.edu.tr/storage/app/public/osdogan/99315/Duygu%20Davran%C4%B1%C5%9F%20Bozuklu%C4%9Fu%20Olan%20%C3%96%C4%9Frenciler.pptx
- Çocuk ve Ergen Davranım Bozukluğu Tedavisinde Psikososyal Müdahaleler – DergiPark https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/766697
- İzmir Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Uzmanı Prof. Dr … https://www.eyupsabriercan.com/tr
- Gözden Geçirilmiş Davranış Problemleri Kontrol Listesinin Türkçeye Uyarlanması* – Ölçek Arama Motoru https://www.olcekaramamotoru.com/attachments/detay/gozden-gecirilmis-davranis-problemleri-kontrol-listesinin-turkceye-uyarlanmasi_133008127409118142.pdf
- Vaka Örnekleri | Blogum – WordPress.com https://denemetodev.wordpress.com/terapi-merkezi/vaka-ornekleri/