Davranış

Hiç Romantik İlişki Yaşamamış Olmanın Psikolojisi

Romantik deneyimsizlik, yani bir bireyin hayatının belirli bir dönemine kadar ya da tamamında hiç romantik bir ilişki yaşamamış olması durumu, toplumda merak uyandıran ve zaman zaman yanlış yorumlamalara açık bir konudur. Bu durum, geçici bir evreden uzun süreli bir örüntüye kadar geniş bir yelpazede kendini gösterebilir ve her yaş grubunda rastlanabilen, nadir olmayan bir insanlık halidir. Romantik deneyimsizliğin yaygınlığına dair kesin istatistiksel veriler bulunmamakla birlikte, bunun bireylerin yaşamlarında farklı anlamlar taşıyabilen karmaşık bir olgu olduğu kabul edilmektedir.

Bu raporun temel amacı, “hiç sevgilisi olmamış olmak” durumunu tek bir nedene veya basmakalıp bir profile indirgemeden, konunun karmaşıklığını ve bireysel çeşitliliğini vurgulayarak ele almaktır. Her bireyin yaşam öyküsü, kişisel tercihleri, psikolojik yapısı ve sosyal çevresi farklıdır; dolayısıyla romantik deneyimsizlik de bu etkenlerin bir etkileşimi sonucu şekillenir. Bu noktada, bireyleri anlamaya çalışırken varsayımlardan ve doğrulama yanlılığından kaçınmanın önemi büyüktür.1 Aşk ve ilişkiler üzerine yapılan değerlendirmelerde, genellikle gerçeklere kör yoğun bir duygu yanılsaması olabileceği ve sağlıklı bir iletişim için karşımızdaki kişiyi tanımaya çalışmanın gerekliliği göz önünde bulundurulmalıdır.2 Bu prensip, romantik deneyimsizliği anlama çabasında da önyargısız ve dikkatli bir yaklaşımın ne denli kritik olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu rapor, romantik deneyimsizliği patolojik bir durum olarak etiketlemekten ziyade, psikolojik, sosyal ve bireysel faktörler ışığında anlamaya yönelik bir çaba olarak tasarlanmıştır. Hedef, hem bu durumu yaşayan bireylerin kendilerini ve deneyimlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olmak hem de onları anlamak isteyen kişilere daha derin bir içgörü sunmaktır. Rapor boyunca sunulan bilgilerin genellemeler olduğu ve her bireyin deneyiminin benzersiz ve kendine özgü olduğu unutulmamalıdır. Bir kişiyi gerçek anlamda tanımak ve anlamak için onunla doğrudan, açık ve yargısız bir iletişim kurmak esastır.

I. Gözlemlenebilir Davranış Kalıpları ve Sosyal Etkileşimler

Romantik deneyimi olmayan bireylerin sosyal çevrelerinde ve potansiyel romantik etkileşimlerde sergileyebileceği bazı davranışsal örüntüler ve iletişim tarzları bulunmaktadır. Ancak, bu örüntülerin her bireyde aynı şekilde ortaya çıkmayacağı ve altında yatan nedenlerin kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebileceği akılda tutulmalıdır. Bu bölüm, bu olası farklılıkları ve dinamikleri daha yakından inceleyecektir.

A. İletişim Tarzları ve Sosyal Becerilerdeki Olası Farklılıklar

Bazı romantik deneyimi olmayan bireyler, genel sosyal etkileşimlerde veya özellikle romantik bir ilgi içeren durumlarda daha çekingen, içe dönük veya sessiz bir tutum sergileyebilirler.3 Duygularını ifade etmekte veya başkalarının sergilediği duygusal ipuçlarını doğru bir şekilde okumakta zorluk yaşayabilirler.5 İletişim süreçlerinde yanlış anlamalar, beklentilerin net bir biçimde ifade edilememesi 6 veya duyguları “sineye çekme” yani içe atma 7 gibi örüntülerle karşılaşılabilir. Sosyal beceri eksikliği, yeni insanlarla iletişime geçmekte ve bu iletişimi sürdürmekte güçlük, konuşma sırasında ne söyleyeceğine aşırı derecede odaklanmaktan dolayı konuyu takip edememe veya soru sormaktan çekinme gibi belirtilerle kendini gösterebilir.8 İletişim tarzı, dinleyiciye uygun olmayan bir anlatım biçimi, gereğinden hızlı veya gereksiz detaylarla dolu bilgi aktarımı, yanlış kelime seçimi veya ses tonunu ortama ve mesaja uygun şekilde ayarlayamama gibi sorunları da içerebilir.9

İletişimdeki bu tür zorluklar, yalnızca romantik deneyimsizliğin bir sonucu olmakla kalmaz, aynı zamanda bu durumun devam etmesine de katkıda bulunabilir. Sosyal beceri eksikliği veya iletişim kaygısı, bireyin yeni ilişkiler kurma ve sosyal çevresini genişletme fırsatlarını önemli ölçüde azaltır. Bu durum, pratik yapma eksikliğine ve olası olumsuz sosyal deneyimlere yol açarak mevcut iletişim zorluklarını daha da pekiştirebilir ve bir kısır döngü yaratabilir. Örneğin, bir bireyin konuşurken ne söylediğinden çok ne söylemesi gerektiğine odaklanması 8, doğal ve akıcı bir iletişimi engelleyerek karşı tarafın yanlış anlamasına veya ilgisinin dağılmasına neden olabilir. Bu durum, bireyin sosyal etkileşimlerden daha da kaçınmasına ve dolayısıyla deneyim kazanma şansının azalmasına yol açabilir.

Romantik deneyimi olmayan bireyler, özellikle çatışma durumlarında veya duygusal yoğunluğun yüksek olduğu anlarda, deneyimli bireylere kıyasla farklı veya bazen daha az etkili iletişim stratejileri kullanma eğiliminde olabilirler. Örneğin, duyguları içe atma davranışı 7, duyguların ve düşüncelerin sağlıklı bir şekilde paylaşılmasını engelleyerek bireyler arasında bir uzaklaşmaya neden olabilir. Bu, deneyimsizlikten kaynaklanan “ne yapacağını bilememe” hali veya olası olumsuz sonuçlardan kaçınma çabasının bir yansıması olabilir. Deneyimli bireyler, geçmiş tecrübelerinden öğrendikleri çeşitli başa çıkma ve iletişim stratejilerine sahipken 10, deneyimsiz bireyler bu tür durumlarla başa çıkma konusunda daha az referans noktasına sahip olabilirler. Bu nedenle, duygularını bastırma, kaçınma veya aşırı uyum gösterme gibi daha pasif veya uzun vadede işlevsel olmayan stratejilere yönelme olasılıkları artabilir. Bu tür stratejiler ise sorunların çözülmesini engeller ve potansiyel bir ilişkinin sağlıklı bir şekilde gelişimini olumsuz etkileyebilir.

B. Flört Davranışları, Romantik İpuçlarını Yorumlama ve İfade Etme

Deneyimsiz bireyler, flört sinyallerini – hem kendi verdikleri sinyalleri hem de başkalarından aldıkları sinyalleri – yanlış yorumlamaya veya anlamakta zorlanmaya daha yatkın olabilirler.11 Bu durum, sosyal ipuçlarını okuma becerisinin büyük ölçüde deneyimle gelişmesiyle yakından ilişkilidir. İlgi gösterme biçimleri daha dolaylı, çekingen veya tam tersi, deneyimsizlikten kaynaklanan bir “acemilikle” aşırıya kaçan bir şekilde olabilir. Bazı durumlarda ise, bireyler ilgi göstermekten tamamen kaçınma davranışı sergileyebilirler.12 Özellikle sanal ortamda başlayan etkileşimlerde, karşıdaki kişiyi zihinde idealize etme ve gerçek hayattaki buluşmada bu idealize edilmiş imajla gerçek kişi arasında uyumsuzluktan kaynaklanan bir hayal kırıklığı yaşama olasılığı da bulunmaktadır.11 Romantik ilgi gösterme ve bu ilgiye karşılık verme konusunda yaşanan kaygılar ve kaçınma davranışları da bu süreçte sıkça gözlemlenebilir.11

Deneyimsizlik, romantik beklentilerin gerçekçi olmayan bir şekilde idealize edilmesine zemin hazırlayabilir.14 Medyanın ve popüler kültürün de etkisiyle 16 oluşan bu idealize edilmiş ilişki ve partner imgeleri, gerçek hayattaki potansiyel partnerlerle karşılaştırıldığında kolayca hayal kırıklığına yol açabilir. Özellikle sanal flört platformlarında bu risk daha da artmaktadır.11 Yaşanan bu hayal kırıklıkları, bireyin yeni flört girişimlerinden veya genel olarak ilişki kurma çabasından daha da uzaklaşmasına neden olabilir. Bu durum, “henüz doğru kişiyi bulamadım” gibi mantığa bürüme (rasyonalizasyon) savunma mekanizmalarının 17 kullanılmasına veya “aşk zaten bir gün gelip beni bulur” gibi pasif bir bekleyiş tutumunun benimsenmesine yol açabilir. Bu kaçınma ve pasiflik hali, bireyin yeni deneyimler edinme ve gerçekçi beklentiler geliştirme fırsatını ortadan kaldırarak deneyimsizliğin sürmesine neden olan bir sarmal oluşturur. Şöyle ki, romantik deneyimsizlik, gerçekçi ilişki dinamikleri hakkında bilgi eksikliğine yol açar. Medya, popüler kültür veya kişisel fanteziler aracılığıyla ilişkiler ve partnerler hakkında idealize edilmiş beklentiler oluşur. Birey, bu beklentilerle flört girişimlerinde bulunur veya potansiyel partnerleri bu filtreden geçirerek değerlendirir. Gerçek hayattaki bireyler ve etkileşimler, bu yüksek ve genellikle gerçekçi olmayan standartları karşılamakta zorlanır. Bu durum, hayal kırıklığına ve “aradığım kişi bu değil” düşüncesine yol açar. Tekrarlayan hayal kırıklıkları, bireyin motivasyonunu kırabilir, özgüvenini zedeleyebilir ve sonuç olarak flört etmekten veya ilişki aramaktan kaçınmasına neden olabilir.

C. Çiftlerin Yoğun Olduğu Sosyal Ortamlardaki Duygu ve Davranışlar

Hayatında hiç sevgilisi olmamış bireyler, özellikle çiftlerin ağırlıkta olduğu sosyal ortamlarda çeşitli ve karmaşık duygular yaşayabilirler. Bu duygular arasında yalnızlık ve dışlanmışlık hissi ön plana çıkabilir.18 Bireyler, kendilerini grubun bir parçası olarak göremeyebilir ve sosyal kıyaslama yaparak kendi durumlarını olumsuz değerlendirebilirler.20 Bu kıyaslama, yetersizlik 22 veya hatta kıskançlık 23 gibi duyguları tetikleyebilir. Bazı araştırmalar, geçmişte bekar bireylerin bu tür ortamlarda nevrotik olarak nitelendirilebildiğini veya evlilik ve ilişki normları açısından “başarısız” olarak görülebildiğini ortaya koymaktadır.24

Bu tür duygusal tepkilere eşlik eden davranışsal tepkiler de çeşitlilik gösterebilir. Sosyal geri çekilme, ortamdan fiziksel veya zihinsel olarak uzaklaşma sıkça görülen bir durumdur.25 Bunun tam tersi olarak, kabul görmek ve gruba dahil olmak amacıyla aşırı uyum sağlama çabası veya dikkat çekici, bazen abartılı davranışlar sergileme de gözlemlenebilir.26 Özellikle şizoid kişilik özelliklerine sahip bireyler, bu tür çift odaklı sosyal ortamlarda daha fazla zorlanabilir ve belirgin bir şekilde geri çekilme eğilimi gösterebilirler.25

Çiftlerin yoğun olduğu ortamlarda deneyimsiz bireylerin yaşadığı dışlanmışlık ve yalnızlık hissi, halk arasında “üçüncü tekerlek olma” (third-wheel phenomenon) olarak da bilinen duruma işaret edebilir. Bu durum, bireyin kendini fazlalık, görünmez veya grubun bir parçası değilmiş gibi hissetmesine neden olabilir. Buna karşı geliştirilen davranışsal tepkiler – örneğin geri çekilme, aşırı sosyalleşme çabası, ortamı terk etme – aslında bu olumsuz duygularla başa çıkma stratejileridir. Geri çekilme, bireyin daha fazla incinmekten veya olumsuz duygular yaşamaktan korunma amacı taşırken; aşırı sosyalleşme çabası, kabul görme ve ait olma arzusunun bir yansıması olabilir. Birey, çiftlerin çoğunlukta olduğu bir sosyal ortama girdiğinde, ortamdaki dinamikler (çiftlerin kendi aralarındaki iç içe geçmiş konuşmaları, paylaşılan özel anıları, sergiledikleri fiziksel yakınlıklar) bireyin kendini dışarıda ve yalnız hissetmesine neden olabilir.19 Bu durum, yetersizlik ve hatta kıskançlık gibi olumsuz duyguları tetikleyebilir.22 Birey, bu olumsuz duygularla başa çıkmak için çeşitli davranışsal stratejiler geliştirebilir: Kendini korumak amacıyla ortamdan fiziksel veya zihinsel olarak uzaklaşabilir (geri çekilme) 25; gruba dahil olmak ve kabul görmek için aşırı çaba sarf edebilir, bazen yapay davranışlar sergileyebilir (aşırı uyum/sosyalleşme); farklı veya abartılı davranışlarla ilgi odağı olmaya çalışabilir 26; ya da durumu önemsizleştirerek veya bekarlığın avantajlarına odaklanarak mantığa bürüyebilir (rasyonalizasyon). Bu stratejilerin etkililiği kişiden kişiye değişir ve bazıları uzun vadede daha fazla izolasyona veya uyumsuzluğa yol açabilir.

Dahası, çiftlerin olduğu ortamlarda yaşanan sosyal kıyaslama 20, toplumdaki “çift normativitesi” – yani bir ilişkide olmanın ve evliliğin “normal” ve beklenen durum olduğu varsayımı – 24 ile birleştiğinde, deneyimsiz bireylerin özsaygısını 29 olumsuz yönde etkileyebilir. Birey, bu normlara uymadığı için kendini “eksik”, “başarısız” veya “istenmeyen” olarak algılayabilir. Bu durum, özellikle özsaygısı zaten düşük olan veya dışsal onaya daha fazla ihtiyaç duyan bireyler için daha yıpratıcı olabilir. Toplumda bir partnerle ilişkide olmanın ve evliliğin norm olduğu yönünde güçlü bir beklenti vardır.28 Bekar veya deneyimsiz bireyler, bu norma uymadıkları için kendilerini farklı veya dışlanmış hissedebilirler.30 Çiftlerin yoğun olduğu sosyal ortamlarda, bu bireyler kendi durumlarını başkalarınınkilerle kıyaslama eğiliminde olabilirler.20 Bu kıyaslama, “çift normativitesi” bağlamında, bireyin kendini “eksik”, “yetersiz” veya “geride kalmış” olarak algılamasına yol açabilir. Bu algılar, özsaygıyı olumsuz etkileyebilir 29 ve sosyal kaygıyı artırabilir. Sonuç olarak, birey bu tür ortamlardan kaçınmayı tercih edebilir, bu da sosyal izolasyona ve yeni deneyimler kazanma fırsatlarının daha da azalmasına yol açarak bir kısır döngü yaratabilir.

D. Yakınlık Kurma ve Bağlanma Dinamikleri

Bazı romantik deneyimi olmayan bireylerde, yakınlık kurmaktan veya duygusal olarak bağlanmaktan belirgin bir korku veya kaçınma eğilimi gözlemlenebilir.31 Bu durumun altında yatan nedenler arasında geçmişte yaşanmış olumsuz deneyimler, terk edilme korkusu, reddedilme endişesi veya duygusal olarak incinmekten çekinme gibi faktörler bulunabilir. Bu tür bir korku, potansiyel ilişkilerin derinleşmesini engelleme, partnerle kurulabilecek duygusal bağın güçlenmesini önleme gibi davranışlara yol açabilir.32 Kişi, kendini olası hayal kırıklıklarından ve acıdan korumak amacıyla etrafına görünmez duvarlar örebilir veya duygusal yakınlık gerektiren ilişkilerden tamamen kaçınmayı tercih edebilir.32 Yakınlık korkusu yaşayan kişiler, ilişkilerinde mükemmeliyetçi bir tutum sergileyebilir, aynı anda birden fazla kişiyle yüzeysel flörtler yaşayarak derin bağlardan kaçınabilir veya kendi duygusal ihtiyaçlarını ve beklentilerini açıkça belirtmekte zorluk yaşayabilirler.35

Yakınlık korkusu, hem romantik deneyimsizliğin bir nedeni hem de bir sonucu olarak karmaşık bir rol oynayabilir. Geçmişte yaşanan travmatik olaylar, ihmal veya olumsuz erken dönem ebeveyn-çocuk ilişkileri 32, bireyde derin bir yakınlık korkusu geliştirmesine yol açarak romantik ilişki kurma girişimlerini en başından engelleyebilir ve bu da doğal olarak deneyimsizliğe katkıda bulunur. Diğer bir deyişle, kişi deneyimsiz olduğu için değil, yakınlaşmaktan korktuğu için deneyimsiz kalabilir. Öte yandan, uzun süreli romantik deneyimsizlik ve bu durumun beraberinde getirdiği belirsizlik, reddedilme korkusu veya “ilişkide nasıl davranacağını bilememe” endişesi de yeni bir yakınlık kurma girişimi söz konusu olduğunda mevcut korkuyu tetikleyebilir veya artırabilir. Yani, kişi deneyimsiz olduğu için potansiyel bir yakınlaşma anında korku yaşayabilir ve bu korku da deneyimsizliğin devam etmesine neden olabilir. Bu bağlamda, bir kişinin aynı anda birden fazla kişiyle flört etmesi 35 gibi davranışlar, aslında derin bir duygusal yakınlıktan ve bağlanmaktan kaçınma stratejisi olarak işlev görebilir; kişi hiçbir ilişkiye tam olarak bağlanmayarak ve duygusal yatırım yapmayarak kendini olası incinmelerden korumaya çalışır. Bu durum, deneyimsizliğin bir kısır döngüye dönüşmesine zemin hazırlayabilir: Geçmiş travmalar veya olumsuz deneyimler yakınlık korkusuna yol açar, bu korku ilişki kurmayı engeller ve deneyimsizliğe neden olur. Uzun süren deneyimsizlik ise, yeni bir ilişki fırsatı doğduğunda belirsizlik, reddedilme korkusu ve kendine güvensizlik yaratarak yakınlaşma korkusunu pekiştirir. Mükemmeliyetçilik veya birden fazla kişiyle yüzeysel flörtler gibi davranışlar da bu altta yatan korkuyla başa çıkma veya derin bağlardan kaçınma mekanizmaları olarak görülebilir.

II. Psikolojik Profiller ve İçsel Deneyimler

Romantik deneyimi olmayan bireylerin iç dünyaları, kişilik yapıları, duygusal durumları ve bu durumla ilişkili olabilecek altta yatan psikolojik dinamikler oldukça çeşitlidir. Bu bölümde, genelleme yapmaktan kaçınarak, olası örüntüleri ve bireysel farklılıkları anlamaya odaklanılacaktır.

A. Kişilik Özellikleri ve Romantik Deneyimsizlik

Yapılan araştırmalar, romantik ilişkisi olmayan yetişkinlerin bazı kişilik özellikleriyle ilişkilendirilebileceğine işaret etmektedir. Özellikle Hans Eysenck’in geliştirdiği kişilik modeline göre, romantik ilişkisi bulunmayan erişkinlerin psikotizm (P) alt ölçeğinden daha yüksek puanlar alma eğiliminde oldukları saptanmıştır.37 Eysenck’in teorisinde psikotizm boyutu; saldırganlık, dürtüsellik, antisosyal davranışlara eğilim, soğukluk, empati eksikliği ve geleneksel kurallara daha az uyma gibi özelliklerle karakterize edilir.39 Ancak, bu bulgunun klinik bir durum olan psikozla (gerçeklikten kopuşla seyreden ciddi bir ruhsal bozukluk) 39 kesinlikle karıştırılmaması hayati önem taşır. Eysenck’in P boyutu, klinik bir patolojiyi değil, normal kişilik yelpazesi içinde değerlendirilen bir eğilimi ifade eder. Yüksek P puanları, bireyin daha yalnız olmayı tercih eden, başkalarının dertleriyle daha az ilgilenen, toplumsal kurallara ve geleneklere daha az bağlı ve bazen de daha yaratıcı veya sıradışı düşünebilen biri olabileceğine işaret edebilir. Diğer yandan, aynı araştırmalar romantik ilişki durumu ile dışadönüklük (E) ve nevrotizm (N) kişilik boyutları arasında anlamlı bir farklılık bulamamıştır.38 Bazı kaynaklar, deneyimsiz bireylerin genel olarak daha içe dönük ve katı olabileceğini 4 veya sürekli övgü ve hayranlık beklentisi, kibir, başkalarını kıskanma gibi narsisistik eğilimler 42 (kişilik bozukluklarının genel tanımı içinde geçen bazı özellikler) gösterebileceğini öne sürse de, bu tür genellemeler büyük bir dikkatle ve bireysel farklılıklar göz önünde bulundurularak ele alınmalıdır.

Eysenck’in psikotizm boyutu yüksek çıkan bireylerin 37 sergilediği bazı özellikler (örneğin; soğukluk, empati eksikliği, antisosyal eğilimler, kurallara daha az uyma 39) sosyal ilişkiler kurma ve bu ilişkileri sağlıklı bir şekilde sürdürmede çeşitli zorluklara yol açabilir. Bu durum, dolaylı olarak romantik bir ilişki kurma olasılığını da düşürebilir. Bu, psikotizmin doğrudan ve tek başına romantik deneyimsizliğe neden olduğu anlamına gelmez; ancak bu kişilik yapısındaki bireylerin sosyal etkileşimlerde farklı yaklaşımları, beklentileri ve potansiyel zorlukları olabileceğini düşündürür. Bu bireyler, yakın ve sıcak ilişkiler kurmak yerine daha mesafeli ve bağımsız bir duruşu tercih edebilirler veya sosyal normlara uyum sağlamakta zorlandıkları için ilişkilerde sorunlar yaşayabilirler. Eysenck’in P boyutu, bireyin sosyal uyumunu etkileyebilecek özellikler içerir. Bu özellikler, başkalarıyla derin ve anlamlı bağlar kurmayı, duygusal yakınlık geliştirmeyi veya olası çatışmaları yapıcı bir şekilde çözmeyi zorlaştırabilir. Romantik ilişkiler genellikle yüksek düzeyde empati, samimi duygusal paylaşım ve karşılıklı uzlaşma gerektirir. Yüksek P puanına sahip bireyler, bu gereklilikleri karşılamakta zorlanabilir veya bu tür ilişkilere doğaları gereği daha az ilgi duyabilirler. Sonuç olarak, bu kişilik yapısı, romantik ilişki kurma ve sürdürme olasılığını azaltarak deneyimsizliğe bir faktör olarak katkıda bulunabilir. Bu durum, bir “sorun” veya “eksiklik” olmaktan ziyade, kişilik farklılıklarının ilişki örüntülerine bir yansıması olarak da değerlendirilebilir.

“Psikotizm” teriminin kullanımı, özellikle uzman olmayan kişiler tarafından kolaylıkla klinik bir terim olan “psikoz” ile karıştırılma riski taşır.39 Eysenck’in modelindeki P boyutu, bir kişilik eğilimini ve davranışsal bir yatkınlığı ifade ederken, psikoz, gerçeklikle bağın önemli ölçüde koptuğu ciddi bir ruhsal bozukluktur. Romantik ilişkisi olmayan bireylerin “psikotizm” kişilik özelliğiyle ilişkilendirilmesi 37, bu bireylerin yanlış bir şekilde “anormal”, “ruhsal olarak sorunlu” veya “tehlikeli” olarak etiketlenmesine yol açabilir. Bu durum, toplumda zaten var olabilen bekarlara yönelik olumsuz önyargıları 24 pekiştirebilir ve deneyimsiz bireylerin kendilerini daha da izole hissetmelerine, damgalanmış hissetmelerine veya ihtiyaç duyduklarında yardım aramaktan çekinmelerine neden olabilir. Bu nedenle, bu bulguyu aktarırken Eysenck’in P boyutunun ne anlama geldiğini çok net bir şekilde açıklamak, bunun bir hastalık olmadığını, normal kişilik yelpazesinde bir çeşitlilik olduğunu ve klinik psikozdan kesin bir dille ayırmak hayati önem taşımaktadır. Yüksek P puanlarının, bireyin yalnızlığı tercih etmesi, geleneksel değerlere daha az bağlı olması gibi belirli davranışsal eğilimlere işaret edebileceği, ancak bunun bir hastalık göstergesi olmadığı net bir şekilde vurgulanmalıdır.

B. Benlik Saygısı, Kendilik Algısı ve Özgüven

Romantik deneyimsizlik, bazı bireylerde benlik saygısı ve özgüven üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir.12 Kişi, kendini “istenmeyen”, “yetersiz”, “çekici olmayan” veya “sevilmeye layık olmayan” biri olarak görebilir. Özellikle toplumun ilişki ve evlilik konusundaki normlarının 24 birey tarafından içselleştirildiği durumlarda bu etki daha belirgin ve yıpratıcı olabilir. Romantik ilişkiler, bireyin kendini değerli, önemli ve arzu edilen biri olarak hissetmesine katkıda bulunabilir 12; bu tür bir deneyimden yoksun olmak, bazı kişiler için bu olumlu duyguların eksikliği ve dolayısıyla benlik saygısında bir düşüş anlamına gelebilir. Ancak, bu durumun herkes için geçerli olmadığını, bazı romantik deneyimi olmayan bireylerin gayet sağlıklı ve yüksek bir benlik saygısına sahip olabileceğini de vurgulamak gerekir. Unutulmamalıdır ki, benlik saygısının temelleri bebeklik döneminde atılır ve bireyin romantik ilişki kurma ihtiyacının ve bu ilişkilerden alacağı doyumun kalitesi, bu temel üzerine inşa edilir.43 Düşük özsaygı, genel olarak ilişkilerde güvensizlik ve yetersizlik duygularına, bu da ya aşırı bağımlı davranışlar sergilemeye ya da tam tersi, sosyal izolasyona ve ilişkilerden kaçınmaya yol açabilir.29

Düşük benlik saygısı ile romantik deneyimsizlik arasındaki ilişki, bir nevi “tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar” paradoksunu andırabilir. Düşük benlik saygısı, bireyin kendini bir ilişkiye layık görmemesine, reddedilmekten aşırı korkmasına ve dolayısıyla romantik girişimlerde bulunmaktan kaçınmasına yol açarak deneyimsizliğe katkıda bulunabilir.29 Öte yandan, özellikle akran çevresinde ilişkilerin yaygın olduğu veya toplumsal beklentilerin yüksek olduğu bir ortamda, uzun süreli romantik deneyimsizlik de bireyin benlik saygısını olumsuz etkileyebilir; kişi kendini “eksik” veya “farklı” hissedebilir.12 Bu, karşılıklı olarak birbirini besleyen ve sürdüren bir döngüye dönüşebilir. Hangisinin önce geldiğini kesin olarak belirlemek zor olabilir ve bu durum bireyden bireye farklılık gösterir. Birey, kendine güvenmediği, kendini çekici veya sevilmeye değer bulmadığı için romantik ilişki girişimlerinden kaçınır, reddedilmekten korkar veya potansiyel partnerlere yaklaşamaz. Bu durum deneyimsizliğe yol açar. Diğer bir senaryoda ise, birey, akranlarının ilişki yaşadığını veya toplumun ilişki beklentilerini gözlemledikçe, kendi deneyimsizliğini bir eksiklik veya başarısızlık olarak yorumlayabilir. “Neden kimse beni istemiyor?” veya “Bende bir sorun mu var?” gibi düşünceler benlik saygısını zedeleyebilir. Bu iki durum birleştiğinde bir kısır döngü oluşur: Düşük benlik saygısı ilişki kurmayı zorlaştırır, bu da deneyimsizliği artırır. Artan deneyimsizlik, özellikle dışsal onay ihtiyacı yüksekse ve toplumsal baskı hissediliyorsa, benlik saygısını daha da düşürür. Bu döngü, bireyin sosyal izolasyonunu ve genel mutsuzluğunu artırabilir.

C. Duygusal Durum, Yaşam Doyumu ve Stres

Yapılan çeşitli araştırmalar, romantik bir ilişkiye sahip olan yetişkinlerin genel yaşam doyum düzeylerinin, romantik bir ilişkisi olmayanlara kıyasla daha fazla olduğunu göstermektedir.37 Romantik ilişkisi olmayan bireylerde, bazı durumlarda daha fazla öfke, mutsuzluk, genel bir tedirginlik hali ve kronik yorgunluk gibi duygusal ve fiziksel belirtiler gözlemlenebilir.44 İlişki anksiyetesi, yani bir ilişki olasılığı veya mevcut bir (henüz başlamamış olsa bile) ilişki hakkında duyulan yoğun kaygı, her şey yolunda gidiyor gibi görünse bile terk edilme, karşı tarafın sıkılması veya ilgisinin azalması gibi endişelerle kendini gösterebilir. Bu tür bir kaygı, bir ilişkinin sağlıklı bir şekilde gelişmesini, hatta başlamasını bile en başından engelleyebilir.45 Benzer şekilde, sosyal fobi (sosyal anksiyete bozukluğu), bireyin karşı cinsten biriyle yakınlaşma ve birlikte olma gibi sosyal ilişkilerinde ciddi bozulmalara yol açabilir ve bu durum depresyon riskini de beraberinde getirebilir.46 Bazı çalışmalar, bekar kişilerin stres hormonu (kortizol) düzeylerinin, stabil ve kararlı bir ilişkide olan insanlardan daha yüksek olabileceğine işaret etmektedir.47 Ayrıca, depresyon ile romantik ilişki doyumu arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu, yani depresif belirtiler arttıkça ilişki doyumunun azaldığı (veya tersi) saptanmıştır.48

Romantik ilişkisi olanların yaşam doyumunun genel olarak daha yüksek bulunması 37, akla şu soruyu getirmektedir: Acaba sağlıklı bir ilişki mi yaşam doyumunu artırmaktadır, yoksa zaten yaşam doyumu yüksek olan bireyler mi daha kolay ve sağlıklı ilişkiler kurabilmektedir? Büyük olasılıkla, bu iki durum arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Sağlıklı ve destekleyici bir romantik ilişki, bireye duygusal destek, ait olma hissi, sevgi ve paylaşım gibi temel psikolojik ihtiyaçlarını karşılama imkanı sunarak genel yaşam doyumunu artırabilir.12 Aynı zamanda, genel olarak hayattan memnun, pozitif bir bakış açısına sahip, enerjik ve kendine güvenen bireylerin sosyal çevrelerinde daha çekici algılanmaları ve daha fazla olumlu sosyal etkileşimde bulunmaları da muhtemeldir. Bu durum, potansiyel partnerlerle tanışma ve sağlıklı ilişkiler kurma olasılıklarını artırabilir. Romantik deneyimsizlik durumunda ise, birey bir ilişki arzuluyorsa ve özellikle toplumdan bu yönde bir beklenti hissediyorsa, bu pozitif geri bildirim döngüsünün eksikliği yaşam doyumunu olumsuz etkileyebilir. Bu etki, hem destekleyici bir ilişkinin getireceği olumlu katkılardan mahrum kalmakla hem de bireyin kendini “eksik” veya “farklı” hissetmesiyle ilgili olabilir. Ancak, yaşam doyumunun sadece ilişki durumuna bağlı olmadığını, örneğin maddi gelir durumu gibi sosyoekonomik faktörlerin de hem ilişkisi olan hem de olmayan bireylerin yaşam doyumu üzerinde önemli bir rol oynadığını gösteren bulgular da mevcuttur.37 Bu da, konunun çok boyutlu olduğunu ve basit nedensellik ilişkileriyle açıklanamayacağını göstermektedir.

D. Olası Altta Yatan Psikolojik Dinamikler

Romantik deneyimsizliğin altında yatan psikolojik dinamikler karmaşık ve çeşitlidir. Bu dinamikler, bireyin erken dönem yaşantılarından kişilik yapısına, kaygı düzeylerinden başa çıkma mekanizmalarına kadar geniş bir yelpazeyi kapsayabilir.

1. Bağlanma Stilleri (Örn: Kaçınmacı, Kaygılı)

Bireylerin erken çocukluk döneminde birincil bakım verenleriyle kurdukları ilişkinin niteliği, ileriki yaşlarda kuracakları yakın ilişkilerin temelini oluşturan bağlanma stillerini şekillendirir. Güvensiz bağlanma stilleri, romantik deneyimsizlik veya ilişkilerde yaşanan zorluklarla ilişkili olabilir. Özellikle kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, ilişkilerinde sürekli bir terk edilme korkusu ve sevilip sevilmediklerine dair yoğun bir endişe yaşayarak ilişki anksiyetesine daha yatkın olabilirler.45 Bu durum, genellikle ebeveynlerden yeterli ve tutarlı ilgi ve sevgi görememe gibi erken dönem ilişki deneyimlerine dayanabilir.45 Yapılan bir araştırmada, romantik ilişkisi olmayan erişkinlerin kaçınmacı bağlanma puanlarının, romantik bir ilişkisi olan erişkinlere göre anlamlı düzeyde daha fazla olduğu saptanmıştır.37 Kaçınmacı bağlanma stiline sahip bireyler, genellikle fiziksel ve duygusal yakınlıktan kaçınma, başkalarını küçümseme veya duygusal ihtiyaçlarını ve duygularını ifade etmekte belirgin bir güçlük çekme eğilimindedirler.5 Düzensiz (korkulu-kaçıngan) bağlanma stili ise, hem kaygılı hem de kaçınmacı özellikler taşıyabilir ve ilişkilerde güven problemi, yüksek düzeyde anksiyete ve reddedilme korkusu gibi belirtilerle karakterizedir.5 Kaygılı bağlanmaya sahip olan bireylerin genel olarak başkalarıyla derin ve güvenli bir yakınlık kurmakta zorlandıkları ve ilişkilerinde düşük düzeyde güven duygusu yaşadıkları bilinmektedir.49

Romantik ilişkisi olmayan bireylerde daha yüksek kaçınmacı bağlanma puanlarının saptanması 37, bu bireylerin yakınlıktan ve duygusal bağlılıktan bilinçli veya bilinçdışı bir düzeyde kaçındıklarını düşündürmektedir. Bu kaçınma davranışı, dışarıdan bakıldığında “bağımsızlığa aşırı düşkünlük”, “kimseye ihtiyaç duymama” veya “yalnızlığı tercih etme” gibi rasyonalizasyonlarla 17 maskelenebilir. Ancak bu durumun temelinde, geçmiş deneyimlere dayalı olarak incinmekten, reddedilmekten, hayal kırıklığına uğramaktan veya kontrolü kaybetmekten korunma isteği yatıyor olabilir. Bu kaçınmacı tutum, bireyin potansiyel romantik ilişkilerden uzak durmasına, başlayan ilişkileri yüzeysel tutmasına veya bir ilişki ciddileşmeye başladığında geri çekilmesine ve dolayısıyla deneyimsiz kalmasına veya deneyimsizliğinin sürmesine yol açar. Kaçınmacı bireylerin duygusal yakınlıktan ve karşılıklı bağımlılıktan kaçınma eğilimi 5, romantik bir partnerle derin ve anlamlı bir bağ kurmalarını önemli ölçüde zorlaştırır. Bu durum şu şekilde bir döngüye işaret edebilir: Birey, erken dönem deneyimleri (örneğin, ebeveynlerin duygusal olarak mesafeli veya reddedici olması) sonucunda kaçınmacı bir bağlanma stili geliştirir. Bu bağlanma stili, yakın ilişkilerde rahatsızlık hissetme, duygusal olarak kendini açmaktan çekinme ve bağımsızlığa aşırı vurgu yapma eğilimiyle karakterizedir. Romantik ilişkiler, doğası gereği yakınlık, duygusal paylaşım ve belirli bir dereceye kadar karşılıklı bağımlılık içerir. Kaçınmacı birey, bu gereklilikleri bir tehdit olarak algılayabilir ve potansiyel ilişkilerden uzak durarak veya mevcut ilişkileri belirli bir mesafede tutarak kendini korumaya çalışır. Bu kaçınma davranışı, romantik deneyim edinme fırsatlarını sınırlar ve deneyimsizliğe katkıda bulunur. Birey, bu durumu “Ben böyleyim, yalnızlığı seviyorum” veya “İlişkiler bana göre değil, özgürlüğüme düşkünüm” gibi ifadelerle mantığa bürüyebilir, ancak altta yatan temel dinamik genellikle derin bir yakınlık korkusu ve güvensizliktir.

2. Sosyal Kaygı Bozukluğu ve İlişki Kurma Güçlüğü

Sosyal kaygı bozukluğu, diğer adıyla sosyal fobi, bireyin başkaları tarafından olumsuz değerlendirileceği, yargılanacağı, eleştirileceği veya mahcup duruma düşeceği endişesiyle çeşitli toplumsal ortamlarda yoğun ve sürekli bir korku yaşaması durumudur.46 Bu kaygı, özellikle romantik veya cinsel bir ilişki amacıyla birini etkilemeye çalışma, flört etme veya yeni insanlarla tanışma gibi sosyal etkileşimlerde belirgin bir şekilde artabilir.46 Yapılan araştırmalar, sosyal fobisi olan bireylerin önemli bir kısmının (%70’e varan oranlarda) arkadaşlık kurmakta zorlandığını ve karşı cinsten biriyle bir ilişki başlatma veya sürdürme konusunda ciddi güçlükler yaşadığını göstermektedir.46 Benzer şekilde, genel ilişki anksiyetesi de, kaygının o kadar yoğun ve yaygın olmasıyla karakterizedir ki, romantik bir ilişkinin sağlıklı bir şekilde gelişmesini, hatta bazı durumlarda başlamasını bile en başından engelleyebilir.45

Sosyal kaygı, romantik deneyimsizliğin altında yatan önemli ancak bazen gözden kaçırılan veya yanlış anlaşılan bir neden olabilir. Birey, içten içe yoğun bir şekilde bir ilişki arzulasa ve bu yönde bir ihtiyacı olsa bile, reddedilme, eleştirilme, alay edilme veya mahcup olma korkusu 46 nedeniyle potansiyel partnerlere yaklaşmaktan, flört etmekten, duygularını ifade etmekten veya kendini samimi bir şekilde açmaktan şiddetle kaçınabilir. Bu kaçınma davranışı, dışarıdan bakan kişiler tarafından “isteksizlik”, “ilgisizlik”, “soğukluk” veya “kibir” olarak yanlış yorumlanabilirken, aslında durumun temelinde yatan yoğun bir kaygı ve korkudur. Bu kaygı, sadece yeni bir ilişki başlatma girişimlerini değil, aynı zamanda bireyin potansiyel partnerlerle tanışabileceği sosyal etkinliklere katılımını da engelleyerek tanışma ve etkileşim fırsatlarını en baştan azaltır. Şöyle bir süreç işleyebilir: Birey, sosyal ortamlarda veya özellikle romantik bir ilgi içeren durumlarda başkaları tarafından olumsuz değerlendirileceğine dair yoğun bir korku yaşar. Bu korku, potansiyel partnerlerle tanışabileceği sosyal etkinliklerden (partiler, buluşmalar, grup aktiviteleri vb.) kaçınmasına neden olabilir. Bir etkileşim fırsatı doğduğunda bile, yaşadığı yoğun kaygı nedeniyle kendini rahatça ifade etmekte zorlanır, göz teması kurmaktan kaçınır, terleyebilir, titreyebilir veya aşırı derecede endişeli ve gergin bir görünüm sergileyebilir. Bu tür davranışlar, karşı taraf tarafından kolaylıkla yanlış yorumlanabilir (örneğin, ilgisizlik, soğukluk, sıkılganlık veya tuhaflık olarak). Birey, olası bir reddedilme veya olumsuz bir sosyal deneyim yaşamaktan o kadar çok korkar ki, ilişki başlatma girişimlerinden tamamen vazgeçebilir veya bu tür durumları bilinçli olarak erteleyebilir. Bu sürekli kaçınma hali, romantik deneyim eksikliğine, yalnızlık duygularının artmasına ve sosyal izolasyona yol açarak bir kısır döngü yaratır.

3. Duygusal Yoksunluk Şeması

Duygusal yoksunluk şeması, bireyin en temel duygusal ihtiyaçlarının (sevgi, şefkat, bakım, empati, anlaşılma, korunma vb.) hayatındaki önemli kişiler, özellikle de potansiyel romantik partnerler tarafından yeterince ve tutarlı bir şekilde karşılanmayacağına dair derinlere kök salmış, yaygın bir inanç ve beklentidir.34 Bu şemaya sahip kişiler, genellikle çocukluk döneminde bu ihtiyaçlarının ihmal edildiği veya yetersiz karşılandığı deneyimler yaşamışlardır. Bu şema, yetişkinlikteki yakın ilişkilerde kendini çeşitli şekillerde gösterebilir; birey ya sürekli olarak kendine duygusal olarak zarar verici, ihmalkar veya mesafeli partnerler seçerek bu şemayı doğrular ya da tam tersi, derin duygusal bağlar kurmaktan ve yakın ilişkilerden tamamen kaçınarak kendini olası bir incinmeden korumaya çalışır.34 Duygusal olarak ihtiyaç duydukları şeyleri partnerlerinden açıkça istemekte zorlanabilirler, çünkü zaten karşılanmayacağına dair bir beklentileri vardır. Genellikle kendileri hakkında çok az şey paylaşır, daha çok partnerlerine odaklanır ve duygusal olarak kendilerini ihmal eden veya ihtiyaçlarını görmezden gelen partnerler seçme eğiliminde olabilirler.34 Yalnızlığı bir sığınak olarak görebilir ve mesafeli, yüzeysel ilişkilerde kalmayı tercih edebilirler.34 Duygusal yoksunluk şeması, sıklıkla depresyon, anksiyete ve kronik bir boşluk hissi gibi diğer psikolojik sorunlara da eşlik edebilir.50

Duygusal yoksunluk şeması 34, bireyin ilişkilerde sürekli olarak “hayal kırıklığına uğrayacağı”, “anlaşılmayacağı” veya “duygusal ihtiyaçlarının karşılanmayacağı” beklentisiyle hareket etmesine neden olarak bir tür kendini gerçekleştiren kehanet yaratır. Birey, bu şemayla başa çıkmak için genellikle üç temel tepkiden birini sergiler: Teslim olma, kaçınma veya aşırı telafi. Teslim olma tepkisinde, birey bilinçdışı olarak bu inancını doğrulayacak, yani duygusal olarak mesafeli, soğuk, eleştirel veya ihmalkar partnerler seçer. İlişkide kendi ihtiyaçlarını ve duygularını ifade etmekten kaçınır, çünkü zaten karşılanmayacağını veya önemsenmeyeceğini bekler. Sonuç olarak, duygusal yoksunluk deneyimi ilişkide devam eder ve şema pekişir. Kaçınma tepkisinde, birey olası bir hayal kırıklığına uğramamak, incinmemek ve reddedilmemek için yakın ilişkilerden, duygusal bağlardan ve samimiyetten tamamen kaçınır. Bu, romantik deneyimsizliğe veya deneyimsizliğin sürmesine doğrudan katkıda bulunur. Aşırı telafi tepkisinde ise, birey tam tersi bir tutumla, aşırı talepkar olabilir, partnerinden sürekli ilgi ve onay bekleyebilir veya başkalarının ihtiyaçlarını aşırı derecede karşılamaya çalışarak dolaylı yoldan kendi karşılanmamış ihtiyaçlarının giderilmesini umabilir.34 Ancak bu, genellikle sağlıksız ilişki dinamiklerine, partnerin bunalmasına ve yine hayal kırıklığına yol açar. 50‘de belirtilen “alınan sevgi ve ilginin hiçbir zaman yeterli gelmemesi” durumu, aşırı telafi tepkisinde bile şemanın ne kadar derinden etkili olduğunu ve doyurulmasının ne kadar zor olduğunu gösterir. Her üç başa çıkma biçimi de, altta yatan duygusal yoksunluk şemasının devam etmesine ve bireyin sağlıklı, doyurucu bir romantik ilişki deneyimlemesini engellemesine katkıda bulunarak deneyimsizliği pekiştirebilir.

E. Başa Çıkma Mekanizmaları ve Savunmalar

Romantik deneyim eksikliği ve bu durumun beraberinde getirebileceği olumsuz duygularla (yalnızlık, yetersizlik, kaygı vb.) başa çıkmak veya bu durumu kendilerine ve başkalarına açıklamak için bireyler çeşitli psikolojik savunma mekanizmaları kullanabilirler.17 Bu mekanizmalar, genellikle bilinçdışı düzeyde işler ve bireyi anlık olarak rahatlatmayı amaçlar. Sıkça rastlanan savunma mekanizmaları arasında şunlar sayılabilir:

  • Rasyonalizasyon (Mantığa Bürüme): Birey, romantik bir ilişkisinin olmamasını, durumu daha kabul edilebilir kılacak mantıksal gerekçelerle açıklar. Örneğin, “Sevgililer Günü zaten tamamen ticari bir aldatmaca, benim için hiçbir anlamı yok” veya “Şu anki hayatımda bir ilişkiye ayıracak zamanım yok, kariyerim daha önemli” gibi düşünceler bu mekanizmaya örnek olabilir.17
  • Entelektüelleştirme: Romantik ilişkilerin duygusal ve kişisel boyutunu göz ardı ederek, konuya daha soyut, teorik veya nicel bir yaklaşımla odaklanmaktır. Örneğin, ilişki istatistikleri, toplumsal analizler veya felsefi tartışmalar üzerinden konuyu ele alarak kendi duygusal deneyiminden uzaklaşma çabasıdır.17
  • Ödünleme (Telafi Etme): Romantik ilişkiler alanındaki eksiklik veya yetersizlik hissini, başka bir alanda (kariyer, akademik başarı, hobiler, spor vb.) üstün başarılar göstererek kapatmaya çalışmaktır.17
  • Çarpıtma: Gerçekliği, kendi ihtiyaçlarına veya rahatına daha uygun gelecek şekilde algılama ve yorumlamadır. Örneğin, sürekli reddedilmesine rağmen, “Aslında ben çok seçiciyim, o yüzden kimseyi beğenmiyorum” veya “Henüz karşıma doğru kişi çıkmadı” gibi düşüncelerle kendini avutabilir.17
  • Saplanma (Fiksasyon): Duygusal veya psikoseksüel gelişimin belirli bir aşamasında takılıp kalarak, olgun ve karşılıklı bir romantik ilişki kurma konusunda ilerleyememektir. Örneğin, aşırı ebeveyn bağımlılığı veya geçmişteki travmatik bir ilişki deneyimine takılı kalmak bu duruma örnek olabilir.17
  • Karşıt Tepki Geliştirme: Bireyin aslında içten içe arzuladığı bir duygu veya isteğin tam tersi yönde davranışlar ve tutumlar sergilemesidir. Örneğin, bir kişi aslında derin bir ilişki ve yakınlık arzusu duyarken, sürekli olarak ilişkileri eleştirerek, insanlardan uzak durarak veya “bağımsızlığına çok düşkün” bir imaj çizerek bu arzusunu gizleyebilir.17
  • Somatizasyon: Romantik bir ilişkide yaşanan sorunların, ayrılığın veya genel olarak ilişkisel stresin yarattığı yoğun duygusal acının, bedensel semptomlarla (baş ağrısı, mide sorunları, kas ağrıları, cilt rahatsızlıkları vb.) ifade edilmesidir.17

Bu savunma mekanizmaları, bireyin romantik deneyimsizlikten kaynaklanan kaygı, üzüntü, utanç veya düşük özsaygı gibi zorlayıcı duygularla kısa vadede başa çıkmasına yardımcı olabilir. Örneğin, “zaten ilişki istemiyorum, kariyerime odaklandım” (rasyonalizasyon ve/veya ödünleme) gibi bir düşünce, bireye geçici bir rahatlama ve kontrol hissi sağlayabilir. Ancak, bu mekanizmaların aşırı, katı veya uzun süreli bir şekilde kullanılması, altta yatan gerçek duygularla (örneğin, yalnızlık, sevilme ve ait olma arzusu, yakınlık ihtiyacı) yüzleşmeyi ve bu duyguları sağlıklı yollarla işlemeyi engelleyebilir. Uzun vadede, bu savunmalar bireyin kendini, gerçek ihtiyaçlarını ve potansiyelini tanımasını zorlaştırarak, yeni deneyimlere ve sağlıklı ilişki kurma olasılığına kapalı kalmasına neden olabilir. Bu durum, paradoksal bir şekilde, deneyimsizliğin sürmesine ve pekişmesine katkıda bulunabilir. Çünkü sorunlarla yüzleşilmediği ve gerçek duygular kabul edilmediği için, ilişki kurma becerileri gelişmez ve birey kendini korumak adına oluşturduğu bu savunmacı kabuğun içinde sıkışıp kalabilir.

III. Romantik Deneyimsizliğin Nedenleri: Bir Tercih mi, Sonuç mu?

Romantik deneyimsizlik, her zaman bir eksiklik, bir sorun veya bir başarısızlık olarak görülmemelidir. Bu durumun ardında yatan nedenler oldukça çeşitli olup, bazen bireyin bilinçli bir tercihi, bazen farklı bir cinsel veya romantik yönelimin doğal bir sonucu, bazen de çeşitli psikolojik, sosyal veya çevresel faktörlerin bir etkileşimi olabilir. Bu bölümde, romantik deneyimsizliğin farklı nedenleri ve bağlamları incelenecektir.

A. Bilinçli Tercihler ve Kişisel Öncelikler

Bazı bireyler, hayatlarının belirli bir döneminde veya genel olarak, kariyer hedefleri, eğitim süreçleri, kişisel gelişim yolculukları 4, seyahat etme arzuları veya diğer bireysel ilgi alanlarına ve tutkularına odaklanmak amacıyla bilinçli olarak romantik bir ilişki yaşamamayı tercih edebilirler. Bu durum, bir “eksiklik” veya “yoksunluk” olarak değil, bireyin kendi değerleri, öncelikleri ve yaşam tarzı doğrultusunda yaptığı özerk bir seçim olarak değerlendirilmelidir. Bireyin kendi ihtiyaç ve isteklerinin farkında olması ve yaşamını bu doğrultuda şekillendirmesi, genel psikolojik iyi oluş ve yaşam doyumu açısından önemlidir 54; bu, bazı durumlarda romantik bir ilişki yaşamamayı da kapsayabilir. Altta yatan belirgin bir hormonal veya fizyolojik bir sağlık sorunu olmadığı müddetçe, romantik bir ilişki istememek, psikolojik sağlık açısından tamamen geçerli ve meşru bir durum olabilir.55 Bireyin kendini olduğu gibi kabul etmesi, kişisel büyümeye ve gelişime yönelik bir istekliliğe sahip olması ve özerk bir birey olarak kararlar alabilmesi, psikolojik iyi oluşun temel bileşenleri arasındadır.52 Araştırmalar, bireylerin para, şöhret veya dış görünüş gibi dışsal amaçlar yerine; kişisel gelişim, anlamlı bir yaşam sürme veya topluma katkıda bulunma gibi içsel amaçlara yönelmesinin öznel iyi oluş düzeyini artırdığını göstermektedir.53

Romantik ilişki yaşamamak, bireyin kişisel hedeflerine (kariyer, eğitim, kişisel gelişim vb.) odaklanma veya bireysel özgürlüğünü ve özerkliğini 52 önceliklendirme gibi bilinçli bir tercihin sonucu olabilir. Bu durumda, deneyimsizlik bir “eksiklik” veya “başarısızlık” olarak değil, bireyin kendi değerleriyle uyumlu, anlamlı bir yaşam biçimi olarak görülmelidir. Birey, yaşamında kariyer hedeflerine, eğitimine, kişisel gelişimine veya diğer bireysel tutkularına yüksek öncelik verebilir.4 Bu hedeflere ulaşmanın zaman, enerji ve yoğun bir odaklanma gerektirdiğinin farkında olabilir. Romantik bir ilişkinin, bu değerli kaynakları dağıtacağını veya hedeflerine ulaşma sürecini yavaşlatacağını düşünebilir. Bu nedenle, bilinçli bir kararla, belirli bir dönem boyunca veya hatta süresiz olarak romantik bir ilişki yaşamamayı tercih edebilir.56 Eğer bu tercih, bireyin kendi içsel değerleri ve yaşam öncelikleriyle tutarlıysa, özerklik 52 ve kişisel kontrol hissini artıracaktır. Kişisel hedeflerine ulaşmak 57 ve kendi seçtiği yolda anlamlı bir yaşam sürdüğünü hissetmek 53, bireyin psikolojik iyi oluşunu ve genel yaşam doyumunu olumlu yönde etkileyebilir. Bu senaryoda, romantik deneyimsizlik, bir yoksunluktan veya yetersizlikten ziyade, bireysel potansiyeli gerçekleştirme ve kendi tanımladığı anlamlı bir yaşama ulaşma yolunda yapılan bilinçli ve özgür bir seçimin doğal bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Bu durum, aynı zamanda toplumdaki yaygın “çift normativitesi”ne 24 ve herkesin bir ilişkide olması gerektiği yönündeki beklentiye karşı bireysel bir duruş olarak da görülebilir.

B. Cinsel ve Romantik Yönelim Farklılıkları: Aseksüellik ve Aromantisizm

Romantik deneyimsizliğin bir diğer önemli nedeni, bireyin cinsel ve/veya romantik yönelimindeki farklılıklar olabilir. Aseksüellik, herhangi bir kişiye veya cinse yönelik cinsel çekim eksikliği veya cinsel etkinliklere karşı düşük düzeyde ilgi veya ilginin hiç olmaması durumu olarak tanımlanır.59 Aromantisizm ise, herhangi bir kişiye veya cinse karşı romantik çekim veya romantik ilişki kurma arzusunun yokluğu veya çok az olması durumudur.63 Bu iki kavram birbiriyle ilişkili olsa da aynı şey değildir. Her aseksüel birey aromantik olmak zorunda değildir; bazı aseksüel bireyler cinsel çekim hissetmemelerine rağmen, romantik çekim duyabilir, duygusal bağlar kurabilir ve romantik ilişkiler yaşayabilirler.62 Benzer şekilde, bir kişi aromantik olup cinsel çekim hissedebilir.

Güncel psikolojik yaklaşımlar, aseksüelliği ve aromantisizmi bir hastalık, bozukluk veya kişisel bir tercih olarak değil, insan cinsel ve romantik yönelim yelpazesinin doğal bir parçası olarak kabul etmektedir.61 Bu yönelimler, bireyin kimliğinin bir parçasıdır ve değiştirilmesi veya “tedavi edilmesi” gereken bir durum değildir. Dolayısıyla, aseksüel ve/veya aromantik bireyler için romantik veya cinsel bir ilişki yaşamamış olmak, bir “eksiklik”, “başarısızlık” veya “deneyimsizlik” olarak değil, kendi doğal yönelimlerinin ve içsel yaşantılarının bir sonucu olarak anlaşılmalıdır.

Aseksüel ve/veya aromantik bireyler için “romantik deneyimsizlik” kavramının kendisi, aslında heteronormatif (herkesin karşı cinse yönelik cinsel ve romantik çekim yaşadığı varsayımı) ve allonormatif (herkesin birilerine karşı cinsel ve romantik çekim yaşadığı varsayımı) bir bakış açısının ürünü olabilir. Bu bireyler için cinsel veya romantik bir ilişki yaşamamak, bir “eksiklik” veya “deneyimsizlik” olarak değil, kendi doğal yönelimlerinin ve kimliklerinin bir ifadesi olarak görülmelidir.61 Bu durumu “deneyimsizlik” olarak etiketlemek, onların kimliklerini ve varoluş biçimlerini geçersiz kılmak, patolojik olmayan bir durumu sorunluymuş gibi göstermek ve üzerlerinde gereksiz bir baskı yaratmak anlamına gelebilir. Toplumda, bireylerin cinsel ve romantik çekim hissetmesi ve bu doğrultuda ilişkiler kurması yönünde genel bir beklenti hakimdir (allonormativite). Aseksüel bireyler cinsel çekim, aromantik bireyler ise romantik çekim hissetmezler veya çok az hissederler.59 Bu yönelimler, bireyin doğuştan gelen veya erken yaşlarda gelişen kimliğinin bir parçasıdır; bir tercih veya düzeltilmesi gereken bir bozukluk değildir.61 Dolayısıyla, bu bireylerin cinsel veya romantik bir ilişki yaşamaması, bir “eksiklik” veya “başarısızlık” (deneyimsizlik) olarak değil, kendi yönelimleriyle tutarlı, doğal bir durum olarak anlaşılmalıdır. “Deneyimsizlik” etiketi, bu bireyler üzerinde gereksiz bir toplumsal baskı yaratabilir ve kendilerini “anormal”, “farklı” veya “kusurlu” hissetmelerine neden olabilir.61 Bu nedenle, bu bireylerin durumunu değerlendirirken, normatif beklentilerden arınmış, saygılı, anlayışlı ve kapsayıcı bir dil kullanmak, onların varoluş biçimlerine saygı duymak esastır.

C. Sosyal ve Çevresel Etkilerin Rolü

Bireyin romantik deneyimleri veya deneyimsizliği, sadece kişisel tercihlerinden veya içsel psikolojik dinamiklerinden değil, aynı zamanda içinde yaşadığı sosyal ve çevresel faktörlerden de önemli ölçüde etkilenir.

1. Medya, Popüler Kültür ve İdealize Edilmiş İlişki Beklentileri

Medya ve popüler kültür (filmler, diziler, müzik, kitaplar, sosyal medya vb.), özellikle romantik ilişkiler konusunda henüz yeterli deneyimi olmayan bireylerin beklentilerini ve algılarını şekillendirmede son derece güçlü bir rol oynar.16 Bu platformlarda sunulan ilişki portreleri genellikle idealize edilmiş, dramatize edilmiş ve gerçek hayattaki ilişkilerin karmaşıklığından ve zorluklarından arındırılmış bir şekilde sunulur.14 “Mükemmel aşk”, “ruh eşi”, “ilk görüşte tutku” gibi kavramlar sıklıkla işlenir ve bu da deneyimsiz bireylerin gerçekçi olmayan beklentiler geliştirmesine, gerçek hayattaki potansiyel ilişkilerde kolayca hayal kırıklığı yaşamasına ve “aradığım bu değil” düşüncesiyle geri çekilmesine neden olabilir.14 Sosyal medya platformları ise, bireylerin kendi ilişkilerini veya yaşamlarını sıklıkla olduğundan daha mükemmel ve sorunsuz bir şekilde sergilediği bir vitrin işlevi görebilir. Bu durum, başkalarının “mükemmel” görünen hayatlarıyla kendi hayatlarını kıyaslayan bireylerde yetersizlik hissine, kimlik karmaşasına ve sosyal baskı algısının artmasına yol açabilir.16 Ayrıca, sosyal medya kullanımı, çiftler arasında güven sorunları gibi yeni sorunların ortaya çıkmasına 64 ve bazı durumlarda ilişki doyumunun azalmasına da katkıda bulunabilir.65

Romantik deneyimi olmayan bireyler, medyanın sunduğu bu idealize edilmiş ilişki senaryolarını 14 gerçekçi bir filtreyle değerlendirme ve eleştirel bir bakış açısıyla yorumlama konusunda daha savunmasız olabilirler. Deneyim eksikliği, bu kurgusal ve genellikle abartılı temsilleri, gerçek hayattaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğine dair bir referans noktası veya bir tür “kılavuz” olarak almalarına yol açabilir. Bu durum, “medya okuryazarlığı” becerilerinin (yani, medya mesajlarını eleştirel bir şekilde analiz etme, altında yatan amaçları ve etkileri değerlendirme yeteneği) eksikliğiyle birleştiğinde, gerçekçi olmayan beklentilerin 15 daha da katılaşmasına ve kemikleşmesine neden olabilir. Birey, “ilk görüşte aşk olmazsa bu gerçek aşk değildir”, “ilişkimizde hiç sorun yaşamamalıyız” veya “partnerim her zaman ne hissettiğimi anlamalı” gibi gerçek dışı standartlar geliştirebilir. Gerçek hayatta karşılaştıkları potansiyel partnerler veya ilişki dinamikleri bu yüksek ve genellikle ulaşılamaz ideallere uymadığında, kaçınılmaz olarak hayal kırıklığı yaşarlar ve ilişki girişimlerinden vazgeçebilirler veya başlayan ilişkileri kısa sürede sonlandırabilirler. Bu, deneyimsizliği sürdüren ve bireyi medyanın olumsuz etkilerine karşı daha da savunmasız hale getiren bir döngü yaratır.

2. Toplumsal Baskı, “Çift Normativitesi” ve “Singlism”

Birçok toplumda, yetişkin bireylerin belirli bir yaşa geldiklerinde bir partnerle romantik bir ilişki içinde olmaları, evlenmeleri ve aile kurmaları yönünde güçlü ve yaygın bir toplumsal beklenti (“çift normativitesi”) bulunmaktadır.24 Bu yerleşik normlara uymayan, özellikle uzun süreli bekar kalan veya hayatında hiç sevgilisi olmamış bireyler, “singlism” olarak adlandırılan, bekarlara yönelik bir tür olumsuz ayrımcılığa, damgalamaya veya küçümseyici bir toplumsal algıya maruz kalabilirler.24 Bu durum, bireyler üzerinde ciddi bir psikolojik baskı yaratabilir 28, kendilerini “eksik”, “anormal”, “başarısız” veya “istenmeyen” biri gibi hissetmelerine neden olabilir ve sonuç olarak ilişki kurma veya kurmama yönündeki kişisel kararlarını ve psikolojik iyi oluşlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Toplum, bekarlığı bazen bireysel bir tercih veya farklı bir yaşam yolu olarak değil, bir “başarısızlık” 24, bir “sorun” veya hatta bir “eksiklik” olarak görebilir. Günümüzde dijitalleşmenin artması ve sürekli bağlantı halinde olma durumu da, bireylerin özel hayatlarının daha görünür olmasına ve dolayısıyla bu tür toplumsal baskıların daha yoğun hissedilmesine, iş-yaşam dengesinin bozulmasına ve ruh sağlığının olumsuz etkilenmesine katkıda bulunabilir.66

Toplumun “çift normu” 24, romantik deneyimi olmayan bireyler tarafından içselleştirildiğinde, bu durum kendilerine yönelik olumsuz bir öz-algıya 29 ve “anormal” veya “yetersiz” oldukları hissine yol açabilir. Bu içselleştirilmiş baskıya ve olumsuz kendilik algısına karşı bireyler, çeşitli savunmacı tepkiler geliştirebilirler. Örneğin, durumu aşırı derecede rasyonelleştirerek (“Ben zaten kimseye ihtiyaç duymam, yalnızlık benim tercihim” 17), ilişkileri ve aktif olarak ilişki yaşayanları küçümseyerek veya değersizleştirerek (bu bir karşıt tepki geliştirme 17 veya duygusal yoksunluk şemasının bir yansıması olarak aşk ilişkilerini küçümseme 34 şeklinde olabilir) veya tam tersi, bu toplumsal norma bir an önce uymak için aşırı bir çaba göstererek (bazen sağlıksız veya uyumsuz ilişkilere girme pahasına) kendilerini bu baskıdan ve olumsuz duygulardan korumaya çalışabilirler. Bu tepkiler, aslında altta yatan incinmişliği, yetersizlik duygularını ve toplumsal baskının yarattığı stresi yönetme çabalarıdır. Toplum, bireylerin belirli bir yaşta romantik bir ilişki içinde olmasını ve nihayetinde evlenmesini bekler. Bu norma uymayan (deneyimsiz veya bekar) bireyler, aileleri, arkadaş çevreleri veya genel toplum tarafından doğrudan (“Neden hala yalnızsın?”, “Evlenmeyi düşünmüyor musun?”) veya dolaylı olarak (ima yollu eleştiriler, acıma ifadeleri) bir baskı hissedebilirler.28 Birey, bu toplumsal beklentiyi ve “bekarlığın olumsuz veya eksik bir durum olduğu” mesajını 24 içselleştirebilir. Bu içselleştirme, bireyin kendini “eksik”, “farklı”, “istenmeyen” veya “başarısız” olarak algılamasına yol açabilir, bu da özsaygısını zedeler.29 Bu olumsuz öz-algı ve toplumsal baskının yarattığı stresle başa çıkmak için birey, inkâr/rasyonalizasyon (“İlişkiler zaten gereksiz ve karmaşık”), karşıt tepki geliştirme/küçümseme (“İlişki yaşayanlar aslında mutsuz ve bağımlı”), aşırı telafi/uyum çabası (toplumsal beklentiyi karşılamak için aceleci veya sağlıksız ilişkilere girme, kendini olduğundan farklı gösterme) veya geri çekilme/izolasyon (toplumsal yargıdan ve baskıdan kaçmak için sosyal ortamlardan uzaklaşma) gibi çeşitli savunma mekanizmaları geliştirebilir. Bu savunmacı tepkiler, bireyin gerçek duygularıyla ve ihtiyaçlarıyla temasını kesebilir ve uzun vadede psikolojik iyi oluşunu olumsuz etkileyebilir, hatta bazen daha derin psikolojik sorunlara zemin hazırlayabilir.

IV. Anlayış Geliştirme ve Destekleyici Yaklaşımlar

Romantik deneyimi olmayan bireyleri daha iyi anlamak ve onlara yapıcı bir şekilde destek olmak için hem bireysel hem de toplumsal düzeyde atılabilecek adımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar, yargılamadan uzak, empatiye dayalı ve bireysel farklılıklara saygılı bir tutumu temel almalıdır.

A. Varsayımların ve Doğrulama Yanlılığının Tehlikeleri

Bir kişinin romantik geçmişi veya mevcut ilişki durumu hakkında aceleci varsayımlarda bulunmak, özellikle “doğrulama yanlılığı” 1 adı verilen bilişsel bir eğilim nedeniyle oldukça yanıltıcı ve zararlı olabilir. Doğrulama yanlılığı, bireylerin kendi mevcut inançlarını, önyargılarını veya beklentilerini destekleyen bilgileri farkında olmadan arama, fark etme, yorumlama ve hatırlama eğilimidir; bu inançlarla çelişen bilgiler ise genellikle göz ardı edilir veya önemsizleştirilir. Bu durum, bir kişiyi bütüncül ve objektif bir şekilde tanımayı engeller, onu belirli kalıplara sokmaya ve yanlış etiketlemelere yol açabilir.2 Bir bireyin neden hiç sevgilisi olmadığına dair yapılan varsayımlar (örneğin, “çok seçici”, “sosyal becerileri zayıf”, “bir sorunu var” gibi), o kişinin gerçek kişiliğini, tercihlerini veya yaşadığı zorlukları yansıtmayabilir. Bu tür varsayımlar, bireyin kendini gerçekleştirmesi önünde bir engel oluşturabilir, mevcut kaygılarını artırabilir ve hatta depresif duygulara yol açabilir.67

Birinin neden hiç sevgilisi olmadığını sorgulamak ve buna dair çeşitli varsayımlar üretmek 1 yerine, o kişiyi şu anki haliyle, bir birey olarak, romantik geçmişinden bağımsız bir şekilde tanımaya ve anlamaya çalışmak çok daha yapıcı ve sağlıklı bir yaklaşımdır. “Neden hiç sevgilin olmadı?” gibi bir soru, ne kadar masumane sorulursa sorulsun, genellikle yargılayıcı bir alt tona sahip olabilir ve kişiyi savunmaya itebilir, kendini açıklama yapmak zorunda hissettirebilir veya rahatsız edebilir. Oysa, “Nasıl hissediyorsun?”, “Hayatta senin için neler önemli?”, “Gelecekle ilgili hayallerin neler?” gibi bireyin iç dünyasını, değerlerini, hedeflerini ve duygularını anlamaya yönelik, açık uçlu ve yargısız sorular, onunla daha samimi ve derin bir bağ kurmak için empatik bir kapı aralar. Bu tür bir yaklaşım, bireyin kendini güvende hissetmesini ve gerçek düşünce ve duygularını daha rahat paylaşmasını sağlar.

B. Bireyi Olduğu Gibi Kabul Etmenin ve Empatinin Önemi

Bireyleri, romantik geçmişlerinden veya mevcut ilişki durumlarından bağımsız olarak, oldukları gibi, yargılamadan ve eleştirmeden kabul etmek, sağlıklı ve anlamlı insan ilişkilerinin temelini oluşturur.68 Empati kurmak, yani kendini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmak, karşılıklı anlayışı geliştirir ve bireyler arasındaki bağı güçlendirir. Bu, durumu herhangi bir ön yargı olmaksızın, olduğu gibi fark etmeyi ve kabul etmeyi içerir.68 Sevgi ve saygıya dayalı bir yaklaşım, bireyler arasında güven duygusunun oluşmasına zemin hazırlar, iletişimi daha açık ve etkili hale getirir ve her iki tarafın da kişisel gelişimini destekler.69 Hayatı ve insanları oldukları gibi kabul etme becerisi, geçmişe dair olası pişmanlıklardan ve geleceğe dair yersiz kaygılardan uzaklaşmayı, daha olumlu ve gerçekçi bir düşünce yapısına sahip olmayı sağlar.68

Bir bireyin romantik deneyimsizliğini (veya aslında herhangi bir özelliğini ya da yaşam durumunu) yargılamadan, eleştirmeden ve değiştirmeye çalışmadan kabul etmek 68, hem bu durumu yaşayan birey için hem de onu kabul eden kişi için özgürleştirici bir güce sahiptir. Romantik deneyimi olmayan birey, toplumun veya çevresinin “normal” olma veya belirli bir kalıba uyma yönündeki örtük ya da açık baskısından bir nebze olsun kurtularak kendini daha rahat, güvende ve samimi bir şekilde ifade edebilir. Kabulü sunan kişi ise, zihnindeki varsayımların, önyargıların ve basmakalıp düşüncelerin getirdiği zihinsel yükten kurtularak, karşısındaki kişiyle daha sahici, derin ve anlamlı bir bağ kurma fırsatı yakalar. Bu tür bir kabul, bireyin kendi benzersiz yaşam yolculuğuna, tercihlerine ve zamanlamasına saygı duymayı içerir. Bu, deneyimsizliğin mutlaka onaylandığı veya teşvik edildiği anlamına gelmez; ancak bireyin o anki durumunun, yargılanmadan ve küçümsenmeden anlaşıldığı ve saygı gördüğü anlamına gelir. Bu da, bireyin kendini keşfetmesi, potansiyelini gerçekleştirmesi ve kendi kararlarını özgürce alabilmesi için gerekli olan psikolojik güven ortamını sağlar.

C. Deneyimsiz Bireyler İçin Stratejiler ve Öneriler

Romantik deneyimsizlik yaşayan ve bu durumdan rahatsızlık duyan veya bu durumu değiştirmek isteyen bireyler için çeşitli stratejiler ve öneriler bulunmaktadır. İlişki anksiyetesi yaşayan bireyler için, kaygı verici duygu ve düşüncelerini güvendikleri birileriyle veya potansiyel bir partnerle uygun bir şekilde paylaşmak, geçmiş veya gelecek kaygılarından sıyrılarak “anın tadını çıkarmaya” çalışmak, bu endişelerin temel kaynağını (örneğin, geçmiş deneyimler, güvensiz bağlanma stilleri, düşük özsaygı) belirlemeye çalışmak ve kaygı anlarında kendini yatıştırma teknikleri (derin nefes egzersizleri, meditasyon, dikkat dağıtma vb.) öğrenmek faydalı olabilir.45 Özellikle ilk cinsel deneyim veya “ilk gece” gibi spesifik konularla ilgili yoğun kaygılar yaşayan bireyler için, partnerle açık ve dürüst bir iletişim kurmak, cinsellik ve ilişkiler hakkında doğru ve güvenilir bilgiler edinmek, gerçekçi olmayan beklentileri yönetmeyi öğrenmek ve eğer bu kaygılar başa çıkılamayacak düzeydeyse bir uzmandan (cinsel terapist, psikolog) profesyonel yardım almak önemlidir.70 Genel olarak sosyal becerilerin geliştirilmesi, yeni sosyal aktivitelere katılma, ortak ilgi alanlarına sahip insanlarla tanışmayı sağlayacak hobiler edinme veya grup çalışmalarına dahil olma da hem sosyal çevreyi genişletmek hem de iletişim becerilerini pratik etmek açısından faydalı olabilir.6

Romantik deneyimsizlikle başa çıkmak veya bu durumu değiştirmek isteyen bireyler için, kişisel gelişim çabaları (örneğin, kaygıyı yönetmeyi öğrenme 45, sosyal becerileri ve iletişim yeteneklerini geliştirme 72) ile yeni sosyal deneyimlere ve ilişki fırsatlarına açık olma arasında sinerjik ve karşılıklı olarak birbirini güçlendiren bir ilişki vardır. Kişisel gelişim yolculuğu, bireyin kendine olan güvenini artırarak, sosyal kaygılarını azaltarak ve iletişim becerilerini güçlendirerek yeni sosyal deneyimlere daha cesur ve istekli bir şekilde adım atmasını kolaylaştırır. Atılan her yeni adım ve edinilen her yeni sosyal deneyim (bu deneyimler her zaman “başarılı” veya beklendiği gibi sonuçlanmasa bile), kişisel gelişimi daha da destekler, öğrenme fırsatları sunar, bireyin kendini ve sınırlarını daha iyi tanımasına yardımcı olur. Bu, pasif bir bekleyiş veya kadercilik yerine, bireyin kendi yaşamında aktif bir rol üstlendiği, gelişim ve değişim için çaba gösterdiği dinamik bir sürece işaret eder. Birey, romantik deneyimsizliğinin altında yatan olası nedenleri (örneğin, sosyal kaygı, düşük özgüven, iletişim zorlukları, geçmiş travmalar) fark ettiğinde 45, bu alanlarda kişisel gelişim için somut adımlar atabilir (örneğin, terapiye başlamak, iletişim becerileri atölyelerine katılmak, kaygı yönetimi tekniklerini öğrenmek ve uygulamak 45). Bu kişisel gelişim çabaları, bireyin kendine olan güvenini ve öz-değer algısını artırır, sosyal etkileşimlere daha istekli ve pozitif bir bakış açısıyla yaklaşmasını sağlar. Artan özgüven ve motivasyonla, birey yeni sosyal ortamlara girmeye, yeni insanlarla tanışmaya ve potansiyel flört girişimlerinde bulunmaya daha açık ve hazır hale gelir. Bu yeni sosyal deneyimler, başarılı veya başarısız olsun, önemli öğrenme, pratik yapma ve kendini daha iyi tanıma fırsatları sunar. Edinilen bu deneyimler ve öğrenimler, kişisel gelişimi daha da pekiştirir ve bireyin gelecekteki ilişkilerinde daha sağlıklı ve bilinçli adımlar atmasına yardımcı olur.

D. Toplumsal Farkındalığın Artırılması

Toplumda romantik deneyimsizliğe ve genel olarak bekarlığa yönelik var olan olumsuz algıların (“singlism” 24 gibi) ve herkesin bir ilişkide olması gerektiği yönündeki yaygın beklentinin (“çift normativitesi” 28) sorgulanması ve bu konularda eleştirel bir bakış açısının geliştirilmesi önemlidir. Bireylerin farklı yaşam tercihleri, kişisel öncelikleri ve cinsel/romantik yönelimleri (örneğin, aseksüellik, aromantisizm 62) konusunda toplumsal farkındalık yaratmak, daha kapsayıcı, anlayışlı ve saygılı bir toplum atmosferinin oluşması için gereklidir. Medyanın da bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek, romantik ilişkileri ve bekarlığı daha çeşitli, gerçekçi ve klişelerden uzak bir şekilde temsil etmesi, farklı yaşam yollarını ve bireysel tercihleri olumlu bir şekilde yansıtması teşvik edilmelidir.

Toplumdaki “çift normativitesi” ve “singlism” gibi yerleşik ve genellikle sorgulanmayan algıları değiştirmek için eğitim ve medyada doğru, çeşitli ve saygılı temsil kritik bir öneme sahiptir. Okullarda, aile içinde ve genel kamusal söylemde, insan ilişkilerinin çeşitliliği, farklı cinsel ve romantik yönelimlerin varlığı ve geçerliliği 61, bilinçli yaşam tercihleri ve bekarlığın da (eğer bir tercihse) meşru ve değerli bir yaşam biçimi olabileceği konularında doğru, yargısız ve yaşa uygun bilgilendirme yapılması, mevcut önyargıların ve yanlış anlamaların azalmasına önemli ölçüde yardımcı olabilir. Medya içeriklerinde (diziler, filmler, haberler, reklamlar, sosyal medya paylaşımları) romantik deneyimi olmayan veya bekar olan bireylerin, sadece bir “sorun”, “eksiklik”, “mutsuzluk kaynağı” veya “alay konusu” olarak değil, farklı ve meşru yaşam yollarından biri olarak, klişelerden uzak, çeşitli, gerçekçi ve olumlu temsillerine daha fazla yer verilmesi gerekmektedir. Bu karakterlerin sadece romantik ilişkileri veya ilişki arayışları üzerinden değil, aynı zamanda bireysel başarıları, hedefleri, kişilik özellikleri, arkadaşlık ilişkileri ve topluma katkıları üzerinden de tanımlanması, toplumsal algıyı olumlu yönde etkileyebilir ve çeşitliliğe olan saygıyı artırabilir.16 Eğitim ve doğru temsil yoluyla artan farkındalık, toplumsal önyargıların ve “singlism”in azalmasına, romantik deneyimsiz bireylerin veya bekarlığı tercih edenlerin üzerindeki yersiz baskının hafiflemesine ve daha kabul edici, anlayışlı ve destekleyici bir sosyal ortamın oluşmasına katkıda bulunabilir.

Aşağıdaki tablo, romantik deneyimsizlikle ilişkilendirilebilecek bazı gözlemleri, bu gözlemlerin olası psikolojik temellerini ve bu durumların yaygın yanlış yorumlanma risklerini özetlemektedir. Amaç, daha bilinçli ve empatik bir bakış açısı geliştirmeye yardımcı olmaktır.

Tablo 1: Romantik Deneyimsizlikle İlişkilendirilebilen Gözlemler, Olası Psikolojik Temeller ve Yanlış Yorumlama Riskleri

 

Gözlemlenebilir Davranış/DurumOlası Altta Yatan Psikolojik/Bireysel FaktörlerYaygın Yanlış Yorumlama/Varsayım RiskiDaha Yapıcı/Anlayışlı Bakış Açısı
Sosyal ortamlarda çekingenlik, sessizlikSosyal kaygı, içedönük kişilik yapısı, iletişim becerilerinde deneyim eksikliği, düşük özgüven, kendini ifade etme güçlüğü 3“Asosyal”, “İnsanlardan hoşlanmıyor”, “Sıkıcı”, “Bir sorunu var”“Farklı iletişim tercihleri olabilir”, “Kalabalık ortamlarda rahat hissetmiyor olabilir”, “Kendini ifade etmek için zamana veya güvenli bir ortama ihtiyacı olabilir”
Flört sinyallerini kaçırma veya yanlış yorumlamaDeneyim eksikliği, sosyal ipuçlarını okuma becerisinin henüz gelişmemiş olması, aşırı analiz etme, kaygı nedeniyle odaklanamama, idealize edilmiş beklentiler 11“İlgisiz”, “Anlayışsız”, “Beceriksiz”, “Ne istediğini bilmiyor”“Flört konusunda daha fazla deneyime ihtiyacı olabilir”, “İpuçlarını farklı yorumluyor olabilir”, “Belki de beklentileri çok yüksek veya gerçekçi değil”
Yalnız vakit geçirme tercihi, az sayıda yakın arkadaşİçe dönüklük, kişisel tercih, bağımsızlık ihtiyacı, yoğun ilgi alanları, aseksüellik/aromantisizm, sosyal enerjinin sınırlı olması 4“Yalnız”, “Mutsuz”, “Kimse onu istemiyor”, “Arkadaş canlısı değil”“Kendi başına olmaktan keyif alıyor olabilir”, “Derin ama az sayıda ilişkiyi tercih ediyor olabilir”, “Farklı bir yaşam tarzı veya yönelimi olabilir”
Çiftlerin olduğu ortamlarda belirgin rahatsızlık veya kaçınmaDışlanmışlık hissi, sosyal kıyaslama, yetersizlik duygusu, “üçüncü tekerlek” olma endişesi, toplumsal baskı algısı, geçmiş olumsuz deneyimler 19“Kıskanç”, “Negatif”, “Uyumsuz”, “İlişkilere karşı”“Bu tür ortamlar ona kendini yalnız veya baskı altında hissettiriyor olabilir”, “Belki de çift odaklı dinamiklerden rahatsız oluyor”
Romantik ilişkilere karşı ilgisizlik veya eleştirel tutumAromantisizm, bilinçli bekarlık tercihi, geçmiş hayal kırıklıkları, savunma mekanizması (karşıt tepki geliştirme), kişisel önceliklerin farklı olması 4“Aşka inanmıyor”, “Kalbi kırık”, “Mutsuzluğunu gizliyor”, “Kibirli”“Romantik ilişkiler onun için bir öncelik olmayabilir”, “Farklı bir yönelimi veya yaşam felsefesi olabilir”, “Geçmiş deneyimleri onu temkinli yapmış olabilir”
Yakınlıktan veya bağlanmaktan kaçınmaKaçınmacı bağlanma stili, terk edilme korkusu, incinmekten çekinme, güven sorunları, geçmiş travmalar, duygusal yoksunluk şeması 31“Soğuk”, “Duygusuz”, “Bağlanma problemi var”, “İlişki istemiyor”“Yakınlık kurmakta zorlanıyor olabilir”, “Güven inşa etmek için zamana ihtiyacı olabilir”, “Geçmiş deneyimleri nedeniyle kendini korumaya çalışıyor olabilir”

Sonuç

Bu rapor boyunca incelendiği üzere, hayatında hiç sevgilisi olmamış bir bireyi anlamak, tek bir profile veya nedene indirgenemeyecek kadar karmaşık ve çok boyutlu bir konudur. Romantik deneyimsizlik, bireyin iletişim tarzlarından sosyal etkileşimlerine, kişilik özelliklerinden içsel yaşantılarına, bilinçli tercihlerinden altta yatan psikolojik dinamiklere kadar pek çok farklı faktörün bir araya gelmesiyle şekillenebilir.

Gözlemlenebilir davranış kalıpları açısından, bazı deneyimsiz bireyler iletişimde çekingenlik, flört sinyallerini yorumlamada veya ifade etmede zorluk, çiftlerin yoğun olduğu sosyal ortamlarda rahatsızlık veya yakınlık kurmaktan kaçınma gibi eğilimler gösterebilir. Ancak bu davranışların her zaman ve herkeste aynı şekilde ortaya çıkmayacağı, altında yatan nedenlerin kişiden kişiye büyük farklılıklar göstereceği unutulmamalıdır. İletişim zorlukları bir kısır döngüye dönüşebilirken, idealize edilmiş beklentiler hayal kırıklığı ve kaçınma sarmalını tetikleyebilir. “Üçüncü tekerlek” sendromu veya sosyal kıyaslama gibi deneyimler, bireyin özsaygısını olumsuz etkileyebilir.

Psikolojik profiller ve içsel deneyimler incelendiğinde, Eysenck’in P (psikotizm) boyutu gibi bazı kişilik özelliklerinin, kaçınmacı bağlanma stilinin, sosyal kaygının veya duygusal yoksunluk şemasının romantik deneyimsizlikle ilişkili olabileceğine dair bulgular mevcuttur. Ancak, “psikotizm” gibi terimlerin klinik psikozla karıştırılmaması ve bireylerin damgalanmaması hayati önem taşır. Benlik saygısı ile deneyimsizlik arasında karmaşık, çift yönlü bir ilişki olabileceği gibi, yaşam doyumu ve stres düzeyleri de bu durumdan etkilenebilir. Bireyler, bu durumla başa çıkmak için çeşitli savunma mekanizmaları kullanabilirler; bu mekanizmalar kısa vadede rahatlama sağlasa da uzun vadede gerçeklerle yüzleşmeyi engelleyebilir.

Romantik deneyimsizliğin nedenleri de çeşitlidir. Bu durum, her zaman bir eksiklik veya sorun olmak zorunda değildir. Bireyler, kişisel hedeflerine odaklanmak için bilinçli olarak bekarlığı tercih edebilirler ve bu tercih, psikolojik iyi oluşlarıyla uyumlu olabilir. Aseksüellik ve aromantisizm gibi cinsel ve romantik yönelim farklılıkları da, bireyin ilişki yaşamama durumunun doğal bir sonucu olabilir ve bu, bir “deneyimsizlik” olarak değil, bir kimlik ifadesi olarak anlaşılmalıdır. Bununla birlikte, medyanın ve popüler kültürün yarattığı idealize edilmiş ilişki beklentileri veya toplumdaki “çift normativitesi” ve “singlism” gibi baskılar da bireylerin ilişki kurma süreçlerini ve kendilik algılarını olumsuz etkileyebilir.

Sonuç olarak, hayatında hiç sevgilisi olmamış birini anlamaya çalışırken en önemli nokta, varsayımlardan ve doğrulama yanlılığından kaçınmak, bireyi olduğu gibi kabul etmek ve empatiyle yaklaşmaktır. “Neden” sorusunun ötesine geçerek, bireyin “nasıl” hissettiğine, neye değer verdiğine ve hayattan ne beklediğine odaklanmak, daha sağlıklı ve anlamlı bir anlayış geliştirmemizi sağlar. Toplumsal farkındalığın artırılması, eğitim ve medyada doğru temsilin sağlanması, romantik deneyimsizliğe veya farklı yaşam tercihlerine yönelik önyargıların azalmasına ve daha kapsayıcı bir toplumun oluşmasına katkıda bulunacaktır. Her bireyin yaşam yolculuğu benzersizdir ve romantik geçmişleri, onların değerini veya bütünlüğünü belirleyen tek ölçüt değildir. Anlamak, yargılamaktan her zaman daha değerli ve yapıcıdır.

Referans Alınan Kaynaklar:

  1. Doğrulama yanlılığı – Vikipedi https://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Frulama_yanl%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1
  2. Kişilerarası İletişimde Aşk ile Var Olmak, Var Saymak – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/4440710
  3. hiç sevgilisi olmamış insanlar gelsin – DonanımHaber Forum https://forum.donanimhaber.com/hic-sevgilisi-olmamis-insanlar-gelsin–146778844
  4. Beliren Yetişkinlikte Romantik İlişki Deneyimleri – AVESİS https://avesis.erciyes.edu.tr/dosya?id=067a14c2-750b-434d-9155-c6473cbad03b
  5. İlişkilerde Bağlanma Stilleri | Şubat 2024 Sağlıklı İlişki Rehberi – Terappin https://terappin.com/blog/baglanma-stilleri
  6. Uzun İlişkilerde Sorunlar – Psikolog Bahar Kaya https://www.psikologbaharkaya.com/blog/uzun-iliskilerde-sorunlar
  7. Evlilikte Eşleri Bir Arada Tutan Yapıştırıcılar https://www.psikologkadikoy.com/?pnum=47&pt=
  8. Sosyal Beceri Eksikliği Akademik Başarıyı Olumsuz Etkiliyor – Aba Psikoloji https://abapsikoloji.com/sosyal-beceri-eksikligi-akademik-basariyi-olumsuz-etkiliyor/
  9. KİŞİLERARASI İLETİŞİM – OMÜ – Akademik Veri Yönetim Sistemi https://avys.omu.edu.tr/storage/app/public/mursel.kan/127811/1_K%C4%B0%C5%9E%C4%B0LERARASI%20%C4%B0LET%C4%B0%C5%9E%C4%B0M_DERS%20NOTLARI_2017.pdf
  10. Romantik İlişki Becerileri Psikoeğitim Programının Etkinliğinin Sınanması: Bir Pilot Çalışma – DergiPark https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/745770
  11. Flört, doğru insan, aşk-mantık ilişkisi ve soğumak üzerine – MantikliKadin.com https://mantiklikadin.com/yazi/flort-dogru-insan-ask-mantik-iliskisi-ve-sogumak-uzerine
  12. Cinsel İsteksizlik – Psikiyatri – Psikoloji – Psikoterapi – Prof. Dr Selçuk Aslan https://www.drselcukaslan.com/cinsel-isteksizlik/
  13. Evlendim Ama Eşime Yaklaşamıyorum – Psikoloji Antalya https://www.psikolojiantalya.com/evlendim-ama-esime-yaklasamiyorum/
  14. eric.ed.gov https://files.eric.ed.gov/fulltext/EJ1286928.pdf
  15. org.tr https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2418626
  16. Popüler Kültürün İnsan İlişkilerine Etkisi ve Sosyal Medya Gücü … https://albatrosprime.com/populer-kulturun-insan-iliskilerine-etkisi-ve-sosyal-medya-gucu/
  17. Savunma Mekanizmaları Nelerdir • Psikolojideki Yeri ve Önemi https://burakuckun.com/savunma-mekanizmalari/
  18. Tek Ebeveyn Kadınların Sorunlarının Sosyal Hizmet Perspektifinden Değerlendirilmesi The Evaluation of the Problems of Sing – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2049266
  19. Farklılıkların Gölgesinde: İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin Sosyal Dışlanma ve Entegrasyon Deneyimleri Üzerine Nitel – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/4282063
  20. Bilimsel Araştırmalara Göre Evli İnsanlar Bekar İnsanlara Kıyasla Daha Sağlıklı! – Onedio 2025, https://onedio.com/haber/bilimsel-arastirmalara-gore-evli-insanlar-bekar-insanlara-kiyasla-daha-saglikli-758675
  21. YAŞAM BECERİLERİ PSİKOLOJİ DERGİSİ – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2753156
  22. GENÇ VE YETİŞKİN EVLİLERDE KISKANÇLIĞIN DİN PSİKOLOJİK TAHLİLİ https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/442568/yokAcikBilim_370519.pdf?sequence=-1
  23. ÜRETKENLİĞE AYKIRI ÇALIŞMA DAVRANIŞLARINI AÇIKLAYAN PSİKOSOSYAL YAPILAR OLARAK İŞYERİNDE KISKANÇLIK DUYGUSU VE STRES – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1004994
  24. Sosyoloji Dergisi, 2021, Sayı: 41-42 – DergiPark https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2099173
  25. Şizoid Kişilik Bozukluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavi Seçenekleri Nelerdir? – Evrim Ağacı https://evrimagaci.org/sizoid-kisilik-bozuklugu-nedir-belirtileri-ve-tedavi-secenekleri-nelerdir-12139
  26. Histrionik Kişilik Bozukluğu Nedir? – Erdem Psikiyatri https://www.erdempsikiyatri.com/histrionik-kisilik-bozuklugu-nedir
  27. Yalnızlık ve İzolasyonun Psikolojik Etkileri – Sır Psikoloji https://www.sirpsikoloji.com/yalnizlik-ve-izolasyonun-psikolojik-etkileri/
  28. Gametofobi (Evlilik Korkusu) Nedir? Nasıl Geçer? – Life Club https://lifeclubapp.com/blog/mental-saglik/gametofobi-evlilik-korkusu-nedir-nasil-gecer
  29. Özsaygı Sorunları – Psikolog Bahar Kaya https://www.psikologbaharkaya.com/blog/ozsaygi-sorunlari
  30. org.tr https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1699712
  31. Bağlanma Korkusu – Antalya Psikiyatri Merkezi https://www.antalyapsikiyatri.com/aile-evlilik-ve-cift-sorunlari/baglanma-korkusu
  32. İlişkilerde Yakınlık Korkusu – İlişkilerdeki Engelleri Aşma – Psikomental Psikoloji https://psikomental.com.tr/iliskilerde-yakinlik-korkusu/
  33. ⁠⁠Yakın İlişki Kurma Kaygısı – Psikolog Şahika İzgi Yılmaz | Online Terapi https://sahikaizgi.com.tr/%E2%81%A0%E2%81%A0yakin-iliski-kurma-kaygisi/
  34. Duygusal Yoksunluk – Sevilme İhtiyacı Adel Psikolojik Danışmanlık … https://adeldanismanlik.com/duygusal-yoksunluk-sevilme-ihtiyaci/
  35. Yakınlık Korkusu: Belirtiler Ve Nedenleri – PsikologOfisi.com https://www.psikologofisi.com/blog/yakinlik-korkusu-belirtiler-ve-nedenleri
  36. Ayrılma Kaygısı Bozukluğu ve Tedavi Yöntemleri – Klinik Psikolog Cem Kaya https://cemkaya.net/sorunlar/ayrilma-kaygisi-bozuklugu-105
  37. Ana Sayfa – DSpace Arşivi https://acikerisim.gelisim.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11363/2803/642903.pdf?sequence=1
  38. Erişkinlerde romantik ilişki durumu ile bağlanma, kişilik özellikleri ve yaşam doyumu arasındaki ilişkinin incelenmesi – İstanbul Gelişim Üniversitesi https://acikerisim.gelisim.edu.tr/xmlui/handle/11363/2803
  39. Psikoz Nedir? Belirtileri Nelerdir? Psikoz İlaçları Nelerdir? – Prof. Dr … https://www.ozguroner.dr.tr/guncel-yazilar/psikoz-nedir-belirtileri-nelerdir-psikoz-ilaclari-nelerdir.html
  40. Eysenck’in Kişilik Teorisi | Yücel BİNİCİ https://yucelbinici.com/eysenckin-kisilik-teorisi/
  41. Psikoz Nedir? Psikoz Belirtileri Nelerdir? – Memorial Sağlık Grubu https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/psikoz-nedir
  42. Kişilik Bozuklukları Belirtileri, Tanı ve Tedavi Yöntemleri – Acıbadem Sağlık Grubu https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/kisilik-bozukluklari/
  43. Romantik İlişki Doyumunun Benlik Saygısı Kavramı Üzerinden İncelenmesi Investigation of Romantic Relationship Satisfactio – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/4375703
  44. Toksik İlişki Nedir ? Belirtileri Nelerdir ? – Madalyon Psikiyatri Merkezi https://madalyonklinik.com/toksik-iliski/
  45. İlişki Anksiyetesi: Sevilmeme ve Terk Edilme Endişesi | Hiwell https://www.hiwellapp.com/blog/iliski-anksiyetesi
  46. Sosyal Fobi hakkında herşey|Dr.Ayça Can Uz|Psikiyatr,Terapist … https://www.draycacan.com/sosyal-fobi
  47. İlişki Psikolojisi: Romantik İlişkiler Mental Sağlığı Nasıl Etkiler? – Heltia Blog https://www.getheltia.com/blog/iliski-psikolojisi
  48. BELİREN YETİŞKİNLİK DÖNEMİNDE ROMANTİK İLİŞKİ DOYUMUNUN YORDAYICISI OLARAK BENLİK AYRIMLAŞMASI, OTANTİKLİK VE DE – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1596172
  49. Romantik İlişkilerde Kıskançlığın Benlik Saygısı, Empati Becerisi, Güven, İlişki kalitesi ve Çeşitli Faktörler – Journal of Cognitive Behavioral Psychotherapies and Research https://jcbpr.org/storage/upload/pdfs/1707734518-tr.pdf
  50. Duygusal Yoksunluk Şeması Nedir? – İstanbul Kağıthane Uzman Klinik Psikolog Onur Cansız https://onurcansiz.com/duygusal-yoksunluk-semasi-nedir/
  51. KİŞİSEL GELİŞİM VE KARİYER PLANLAMA ÇALIŞMALARININ İNSAN SERMAYESİ DÜŞÜNCESİ TEMELİNDE İNCELENMESİ Ayla KOÇ1 – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3049235
  52. (PDF) Yaşam Kalitesinin Yordayıcıları Olarak Psikolojik İyi Oluş ve Yaşam Doyumu https://www.researchgate.net/publication/349608867_Yasam_Kalitesinin_Yordayicilari_Olarak_Psikolojik_Iyi_Olus_ve_Yasam_Doyumu
  53. Yaşam Amaçlarının ve Psikolojik İhtiyaç Doyumunun Öznel İyi Oluş Üzerindeki Yordayıcı Rolü The – DergiPark https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/200142
  54. YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ KLİNİK PSİKOLOJİ ANABİLİM DALI İLİŞKİSEL OTANTİKLİ – Near East University Docs https://docs.neu.edu.tr/library/9527760971.pdf
  55. Psikoloji Kaynaklı Cinsel Sorunlar – Medical Park https://www.medicalpark.com.tr/psikoloji-kaynakli-cinsel-sorunlar/hg-1931
  56. Bekârlığın Edebi – Genç Dergisi http://m.gencdergisi.com/7222-bekarligin-edebi.html
  57. İ Ç İ N D E K İ L E R T A B L O S U BÖLÜM 1: MESLEK SEÇİMİ VE MESLEK SEÇİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER ÖNSÖZ https://www.izegitimdanismanlik.com/resimler/files/kariyer_planlama.pdf
  58. Kişisel Sorumluluk Bağlamında Kariyer Seçimini Etkileyen Sosyal Psikolojik Faktörler Personal Responsibility in the Context – DergiPark https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/210637
  59. Aseksüel nedir? Aseksüel kime denir? – Güncel Haberler Milliyet https://www.milliyet.com.tr/gundem/aseksuel-nedir-aseksuel-kime-denir-2761156
  60. Aseksüellik Nedir? Aseksüel Ne Demektir? https://www.ok.com.tr/cinselligi-kesfet/aseksuel/
  61. Cinsel Yönelim Hakkında Bilinmesi Gerekenler – Psikolog Metin Akyol https://psikologmetinakyol.com/cinsel-yonelim/
  62. Aseksüel Nedir? İlişkilere Etkileri Nelerdir? | Psikologca https://psikologca.com/blog/aseksuel-nedir-iliskilere-etkileri-nelerdir
  63. Romantik yönelim – Vikipedi https://tr.wikipedia.org/wiki/Romantik_y%C3%B6nelim
  64. org.tr https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/3695838
  65. SOSYAL MEDYA BAĞIMLILIĞININ ROMANTİK İLİŞKİLERDEKİ GÜVEN DUYGUSU VE İLİŞKİ DOYUMU AÇISINDAN İNCELENMESİ – DSpace Ana Sayfası – İstanbul Kent Üniversitesi https://acikerisim.kent.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12780/292/10328376.pdf?sequence=1&isAllowed=y
  66. Modern Toplumda Dijitalleşme ve Zaman Algısı Üzerindeki Etkileri1 Digitalization in Modern Society and Its Effects on Time P – DergiPark https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/4635415
  67. DSpace@Gelişim – İstanbul Gelişim Üniversitesi https://acikerisim.gelisim.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11363/2570/642311.pdf?sequence=1&isAllowed=y
  68. Hayatı Olduğu Gibi Kabul Etmek Ve Kişi Üzerindeki 7 Olumlu Etkisi – TheLifeCo https://www.thelifeco.com/tr/blog/hayati-oldugu-gibi-kabul-etmek-ve-kisi-uzerindeki-7-olumlu-etkisi/
  69. Sevgi ve Saygı İnsan İlişkilerinde Neden Önemlidir? – Psikoloji Antalya https://www.psikolojiantalya.com/sevgi-ve-saygi-insan-iliskilerinde-neden-onemlidir/
  70. Cinsel İlişkiden Korkan Kadın ne Yapmalı? – Vajinismus Merkezi https://www.vajinismusmerkezi.com/cinsel-iliskiden-korkan-kadin-ne-yapmali
  71. İlk Gece Korkusunu Yenmek İçin Bilmeniz Gereken 10 Madde https://drnerminkosus.com/ilk-gece-korkusu/
  72. Sağlıklı Romantik İlişkiler İçin En İyi Yöntemler Ve Çift Terapisi Teknikleri – Hiwell https://www.hiwellapp.com/blog/cift-terapisi-teknikleri

İlgili Makaleler